Bölüm Kırk Yedi - Çınara Aşık Yaprak ve Fırtına

En başından başla
                                    

Dolan gözlerimden bir damla yaş akacaktı ki bir anda kemanı tutmak için sağa doğru yatırdığım başımın açıkta kalmasını sağladığı, boynumun sol tarafına değen dudaklarla anlık bir ürperti yaşadım, omuzlarım kendiliğinden kalktı ve kalbim korkuyla tekleyip dudaklarımdan şaşkın bir nida döküldü.

"Umarım, dışarıya bakıp ellerinle bu eşsiz melodiyi çalarken aklındaki şey benimdir, Efsun," dedi ve beni huylandırdığını bilerek boynumu tam üç kere art arda gibi öptü hasret kaldığım adam.

Başımı yan çevirip baktığımda ne zaman geldiğini bilmediğim arkamdaki Alaz'ın omuzuma doğru eğilen başını gördüm ve açık kalan ağzım yerini rahatlamış bir gülümsemeye bıraktı. "Alaz!" dedim gizleme gereksinimi duymadığım büyük bir sevinçle, hemen ona döndüm ve kemanımı omuzumdan ayırıp arşeyle kemanı tek elimde tutarak ona sarıldım. Kolları hiç beklemeden dolandı belime, ince bedenimi gövdesine bastırdı beni içine sokmak istercesine, başını omuzuma eğdi ve ben özlediğim sıcaklıkla, odunsu kokusuyla anında mayışarak burada ölmeyi dilercesine gözlerimi kapattığımda o omuzumu öpüp burnunun ucunu saçlarıma, oradan da boynuma değdirip derince soluklandı.

"Sadece yirmi iki saatti," dedim kısık bir sesle kokusunu soluyarak. "Son görüşmemizin üzerinden sadece yirmi iki saat geçti ama tüm hücrelerim özleminle dolup taştı. Bu nasıl olur?"

Yüzünü göremesem de gülümsediğini biliyordum. Nefes aldı, ki bu daha çok kokumu içine çekmek için yaptığı bir eylemdi. "Yani, dışarıyı izleyip müziğini çalarken beni düşünüyordun."

Kendini beğenmiş ifadesini hayal ederek gülümsedim, odunsu kokusunu bir kez daha soluyup birkaç saniye içimde hapsolmasını istercesine nefesimi tuttum. Ardından başımı göğsünden ayırdığımda Alaz da kafasını omuzumdan kaldırdı, birbirimizi sarmaya devam ediyorduk ama suratlarımız birbirini izliyordu artık. Güzel yüzünde o hayranı olduğum gülümsemelerinden birisi asılıydı, dolgun dudakları etkileyici bir tablo misali açılmıştı iki yana. Uzun ve sık kirpiklerinin arasında kalan harelerine yansımasını taşıyan gülüşlerinden biriydi bu ve az önce büyük bir duygusallıkla kavrulan içime su serpti. Dişlerimi göstermeden gülümseyip, içimde hapsettiğim nefesi serbest bıraktım. "Başta sadece seni düşünüyordum ama sonradan işler değişti. Birçok anı belirdi zihnimde."

Söylediğimle birlikte birden gülümsemesinden iz kalmadı, kapkara gözleri gözlerimi dikkatle inceledi, hemen sonra belimdeki tek eli yüzüme çıktı. Büyük eli sıcak yanağıma yerleştiğinde başparmağı gözaltımı yokladı nazikçe. "Ağladın mı sen?"

Dudaklarım bir açılıp bir kapandı, başta ne diyeceğimi bilemedim. Ailemi düşündüğümü bilerek kafa karışıklığı yaşadığımı düşünmesini yahut kendisini suçlamasını istemiyordum. Gülümsemeye çalıştım tekrar, "Hayır," dedim aniden. "Biraz duygulandım sadece, dışarıya bakınca aklıma bir duygusal bir hikâye geldi."

Kaşlarını çattı, doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için harelerimi biraz daha dikkatle inceledi ve "Böyle zamanlarda zihnini yönetip sana doğruyu söyletebilmeyi çok istiyorum Efsun," dedikten sonra soluklandı. "Tek sıkıntının bu olduğuna emin misin?"

Başımla onayladım. "Gerçekten öyle." Omuzumun üzerinden arkama döndüm ve az önce izlediğim ağaca baktım, dal henüz düşmüş değildi. "Şu ağaca tutunmaya çalışan yaprağı görünce geldi aklıma, annem anlatırdı ve ben dinlemekten hiç bıkmazdım. Ağacına aşık yaprağın hikayesi..." Tekrar Alaz'a baktım. "Böyle bir şey duydun mu hiç?"

Kaşlarını kaldırdı. "Hayır."

Naif bir ifadeyle gülümsedim. Ellerimi omuzundan ayırdım, geri çekilmeme izin verdiğinde kemanımı yatağın üzerine bıraktım ve pencerenin kenarına geldim. Alaz da beni takip etti, tam yanımda durdu ve benim gibi fırtınada sallanan ağacı ve ona bağlı kalan yaprağı izledi.

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin