Bölüm Otuz Üç - Radar

354K 20K 55.5K
                                    

Herkese merhabalar, yeni bölüm geeldii!

Gayet uzun bir bölüm oldu, yorumlar ve oylar da umarım bu bölüme hak ettiğini verir. Çook heyecanlıyım  tepkilerinizi okumak için.

Paragrafların hiçbirinin boş kalmaması dileğiyle!

İnstagram: sulisindunyasi

Bu bölüm oy hedefi: +4000

Yorum sınırı yine koymuyorum güzel yorumları alfabe ya da emojiler katletmesin diye, ama bol yorum bekliyorum gerçekten. Duyuruları bölüm sonuna sakladım bakmadan geçmeyin okuduktan sonra. Haydi bakalım, keyifli okumalar! <3

Bölüm şarkısı: Soap&Skin - Me And The Devil

Bölüm Otuz Üç - Radar

Kara gözlerinde dehşet saklıydı. Bir ölüm meleği sığınıyordu siyah irislerin perde arkasına, öfkelendiği her anda kendini göstermek için kanat çırpıyordu. Şimdi o siyah kanatlar, gözlerinin beyazını bile kaplamıştı, ölüm meleği firarına hazırdı.

Kadmos'un sınırındaydık. Alaz'ın girmesinin yasak olduğu toprakların başlangıç noktasındaydık. Arabadan indiği an, içeriye girmiş olacaktı ve bu evrenin gözü kara soyu olan Cadı ve Caris'lerin türlü cezaları ona uygulanacaktı.

Ortam sessizdi, kimse konuşmuyor, arası sıra kulaklara çalınan kurdun uğultusu duyulmuyordu. Belki de duymayan bendim, o kara bakışlara odaklıyken diğer her şey işlevini kaybediyordu.

''Bunun ne işi var burada?'' Sesiyle kendisini hatırlatan Sıraç'a karşılık bakışlarımı zor güç Alaz'ın üzerinden çektim ve ona baktım. Koltuğunda hafifçe doğruldu ve elini kapı koluna attı. ''Anlaşılan yine kavga istiyor.''

Dışarı çıkacağını anladığımda büyük bir telaş içinde hareketlendim, elimle kolunu tuttum. ''Sıraç, lütfen dur.'' Onun dışarı çıkması demek, Alaz'ın da çıkması demekti ve biz şu an Alaz için iyi olan bir yerde değildik. Alaz'ın, aracından inmemesi gerekiyordu. ''Tartışma çıkmasını istemiyorum.''

Okyanus mavisi gözleri önce kolunu tuttuğum elime baktı, sonra usul usul suratıma tırmandı. Naif suratında sinir iyi bir görüntü oluşturmuyordu. ''Buraya geliş amacı o değil mi zaten? Hiçbir şey yapmadan geri dönmesini sanmıyorsun, değil mi?''

''Buraya geliş amacı tartışma çıkarmak değil,'' diye karşılık verdim. Bizi izliyordu, gözünü kırpmadan bize bakıyordu. İliklerime kadar hissediyordum. ''Beni merak etmiş olmalı...''

''Peki bunun onu ilgilendiren kısmı ne?'' Sesi iğneleyici tondaydı. ''Gittiğin her yere seni bulmak için peşinden mi gelecek yani? Annen mi baban mı?''

İkisi de değildi ama o benim buradaki konumumu biliyordu. Güçlerimin henüz yeterli düzeye ulaşmadığını, neyi nasıl kullanacağımı bilmediğimi ve henüz bir çaylak olduğumu... Belki benden daha iyi biliyordu. Ve Sıraç'a daha doğrusu karanlık güçleri kullanmayı seven Cadı ve Caris'lere güvenmiyordu. Muhtemelen Sıraç'ın bana bir zarar vereceğini düşünmüş olmalıydı.

Oysaki ben öyle bir şey yapmayacağına emindim, eğer Sıraç'a karşı en ufak bir tedirginliğim olsa değil onunla Kadmos'a gelmek, bir adım bile uzaklaşmazdım. Soyunun diğer üyelerini bilmiyordum ancak Sıraç'tan emindim. Onun içinde bir kötülük yoktu.

Benden bir cevap beklerken ağzımda biriktirdiğim nefesimi sıkıntıyla dışarı verdim. ''Biliyorsun, o bizim prensimiz...'' Söylenecek en mantıklı şey bu gibi gelmişti, başka hiçbir açıklamayı dile getiremezdim. Ona anlaşmadan bahsedemezdim.

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin