"Katılıyorum."

Genç kız, kontrollerinden sonra tavanı yazmadığını gördü ve başını kaldırdığında şerit metreyle ölçülecek kadar alçak olmadığı, hem de daha pratik ve hatasız sonuç verdiği için lazermetreye uzandı. Cihazı yere koyup yüksekliğini birkaç saniyede aldı, çıkan sonucu da kulağının arkasındaki kalemle not defterine geçirdi. "Banyo ölçüleri tamamdır," derken, eşyalarını toplamaya başlamıştı. "Tahmin ettiğim gibi... Alması çok kolay oldu," diye dalga geçti, başına gelenlerle.

"Bundan önceki iç mekan tasarımınız ne üzerineydi?"

"Dört duvarı olan bir yerdi, bundan eminim." Çeşmiahu espri yaptığını belli etmek istercesine sırıtmıştı ama Arhan'ın yüz ifadesi hala ciddi ve gerçek bir cevap beklediği için sessizdi. "Bunu neden soruyorsunuz?" derken, biraz aksiydi bu sefer. Acemi damgası yemek, şu an ihtiyacı olan en son şeydi.

"Sadece merak ediyorum, işinize olan hakimiyetiniz ve hevesiniz çok etkileyici."

"Heves," diye tekrar ederken, Arhan'ın vurgusuna gönderme yapıyordu. Oysaki yersiz bir çıkıştı. Bu konuda öz güvensiz olan Çeşmiahu kendisiyle savaştığı yerden yaralansa da, aslında ailenin gizemli ferdi olarak çözülmek istendiğini bilmiyordu. "Merak etmeyin artık yapmamam gereken şeylere yeltenecek kadar hevesli değilim. Ama yapacaklarımdan da hiçbir şekilde şüpheniz olmasın. Aldığım ölçüleri Perşembe gününe kadar otokete geçireceğim, Ecrin Hanım da müsait olursa; görüşürüz, tasarımlara başlarız."

Arhan, cümlelerin bıçak darbesine eş değer olduğunun farkındaydı. Çeşmiahu, tahmin ettiği gibi onun emniyetteki çıkışına alınmıştı ve bunu istemsizce ya da bilerek, dile getirmişti. "Tabi," dedi onca şeye karşılık, kuru bir sesle. Anlamsız merakına son vermesi gerektiğinin farkına varmıştı. Genç kızın nerede olduğu, ne yaptığı onu ilgilendirmiyordu.

"O zaman artık gidebiliriz," derken, çoktan banyodan çıkıp, koşar adımlarla merdivenlere yönelmişti Çeşmiahu. Arhan bir kelime daha ederse işini kaybedeceğini hissediyordu ve bunu duymamak için her şeyi yapabilirdi. "Eee, şey-..." diye, bir an arkasına döndü ama genç adamı göremedi. Sonsuzluk gibi süren birkaç saniye sonunda merdivenlerde belirmişti. "Ben eve kendim geçerim. Fiziksel ve mental olarak iyi hissediyorum. Lütfen ısrar ve itiraz etmeyin, bu benim mahcubiyetimi katbekat arttırmaktan başka bir işe yaramayacak."

Arhan başını salladı. "Tabi. Anahtarınız?"

İrileşen gözleriyle kolonun önüne giden Çeşmiahu, anahtarı biraz ilerisinde bulmuştu. "Hah! İşte burada. O da benim gibi savrulmuş," dedi gülerek. Esprisinin karşılığında aldığı soğuk tebessüm, neşeyle kıvrılan dudaklarının kenarlarına hüzün dolu ağırlığını bırakmıştı anında. İnsanların tepkilerinden kolayca etkilenebilen bir yapısı vardı, bu yüzden negatif enerjili her şeyden uzak durmaya çalışıyordu. Yüksek ihtimalle Kimya dersini sevmemesinin sebebi de bu olmuştu.

Genç adam kibar bir el hareketiyle, Çeşmiahu'ya önden yürümesi için müsaade etti. Arkalarından kapıyı kilitledikten sonra beraber arabalarına doğru ilerlemişlerdi. Hiç konuşmadan kendi taraflarına yönelirken, aynı anda göz göze geldiler. Konuşan Çeşmiahu olmuştu. "Tekrardan özür dilerim ve teşekkür ederim."

"Rica ederim. Görüşmek üzere."

Bir an önce uzaklaşma ihtiyacıyla dolan Çeşmiahu, arabasına bindikten sonra çalıştırdığı gibi radyosuna uzandı. "Neredesin Kenan Doğulu? Söyle hemen: Buralardan hemen gidesim var, yeniden başlamak hevesim var, ne varsa attığım içime, cart diye diyesim var..."

...

Anahtarı tutarak çevirdikten sonra ses çıkarmaması için kapı topuzunu kavrayan genç kız, hafifçe aralamayı başardı ve rahat bir nefes alarak gülümsedi. Tam o anda, paldır küldür içeri giriş yapmıştı. Hala bunu idrak edemediği için tuttuğu kapı topuzu, kuvvetle burnunun çeliğe çarpmasına sebep oldu. "Burnum!" diye bir çığlık attı can havliyle. "Allah'ım, burnum!"

Dört DuvarWhere stories live. Discover now