26. Bölüm

5.3K 993 285
                                    

ce-e! 

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.

ce-e! 


"Ben... Evleniyorum."

"Gerçekten mi? Çok sevindim, hayırlı olsun."

"Teşekkür ederim. Düğünüme gelmek zorundasın. Çünkü gelmezsen, nikahım kıyılamaz."

"Anlamadım?"

"Şahidimsin!"

"Ecrin..."

"Davetiyeyi Whatsapp'tan iletiyorum. Görüşürüz."


Valizini çekerek dış hatlardan çıkarken, ayakları geri geri gitmeye başlayan Ahu'nun kafasında bu konuşma yankılanıyordu. Tıpkı uçağa bindiğinde ve saatlerce süren yolculuğunda olduğu gibi. Sadece bu cümleler engel olmuştu kendini aşağı atmasına.

Ve şimdi, dört ay sonra Türkiye'de, İstanbul'daydı.

Başını kaldırıp, gökyüzüne baktı. Saat ikiyi geçiyordu, güneş yoktu ama olsaydı bile bu kadar göz alır mıydı bilmiyordu. Çünkü lapa lapa yağan kar, beyaz bir ışık huzmesi gibi çarpıcı ve aynı zamanda yanıltıcı bir yansımayla kör edecek kadar keskindi. Yıllar sonra ilk defa bu görüntüye şahit olmak, onu bir kaldırımın kenarında bırakmıştı. İnsanlar geçti yanından. Bir sürü taksi kavgası yaşandı. Bekleyenler kavuştu beklediğine. Ama o, takılı kalmıştı. 

Derin bir nefes aldı istemsizce. Gözleri doldu anında. O kadar apansızdı ki, yanağından düşen yaşları tutmak için geç kalmıştı. Valizini bırakıp, küçük bir çocuk gibi elinin ayasıyla yüzünü kuruladı. Kendini toparlayıp bir taksiye binmeye niyetlense de, kimsenin onu görmemesinin verdiği rahatlık; omuzlarının sarsılması için bir bahane olmuştu. Birçok ayrılığa şahit olan havalimanı, bunu garipsemedi. İçini çeke çeke ağlarken, "İstanbul gerçekten de kokuyormuş..." dedi, sızım sızım sızlanarak. "Gerçekten..." diye mırıldandı, bir kez daha. "Kokuyormuş."

"Are you waiting for a taxi? (Taksi mi bekliyorsun?)"

Çeşmiahu, parmaklarının arasından önünde bekleyen taksiye baktı. "Efendim?"

Adam, aksansız Türkçe'yi duyduğu an ağlamaklı bir ifadeyle gözlerini yumdu. "Taksi mi bekliyon abla? Durakta sıra yok, sen de yakınındasın ya, ondan sordum."

"Evet, fark etmemişim. Kusura bakmayın."

"Estağfurullah. Bagaj yok galiba..." dedi, Ahu'nun yanındaki duran ve yaklaşık iki insan ağırlığında olan valizi görmezden gelerek.

"Var bence."

"Yok abla ya..."

"Tamam, açın. Ben koyacağım."

"İhhu. Açtım. Camı da kapatıyorum. Dışarısı çok soğuk."

Ahu valizi güçbela çekerek arkaya doğru yürüdü ve başarısız bir girişimde bulundu. "Keşke abimi arasaydım..." diye kızdı kendine. İkinci denemesinde yerden birkaç milimetre kalkan valiz, hızla ayağına düştüğünde tiz bir çığlık atmıştı. 

Dört DuvarDonde viven las historias. Descúbrelo ahora