ÖLÜME KOŞMAK / 2.B

68 11 54
                                    

"Rüya uyan sadece kabus güzelim" diyen rüzgarın sesini duydum. Bulanık görüntüsü git gide netleşiyordu. boğazıma gitti ellerim asıl garip olan, uyandığımın farkındayım ama tırnakları hâlâ boynumda hissediyor gibiydim. "iyi misin" diyen rüzgara baktım yüzümü avuçlarının içine aldı "rüya iyi misin" dedi tekrar az önce gördüğüm kanlı yüzünden eser yoktu. Endişeli görünüyordu az önceki görüntüsü yüzümde canlanırken yüzümü buruşturdum içim burkuldu yüzümü buruşturdum "iyiyim" dedim benim için üzülmesini asla istemiyorum ellerini yüzümden çekip derin bir nefes aldı "rüya bak, bu ciddi bir konu artık bana anlatmalısın" dedi kararlı gözleriyle bana bakarken

ona gördüklerimi anlatmak istemiyordum yoğun bir baskı vardı üzerimde "yapamam" dedim endişeli bir şekilde bana bakarken artık sorularının cevabını almak istediği çok belli oluyordu "ama neden rüya neden?" diye sordu lütfen sebebini sorma artık yapamıyorum sana anlatamıyorum elimde değil diye geçirdim içimden " istemiyorum, bak yaşadıklarım kolay şeyler değil ve bunları dile getirmekte bir o kadar zor anlıyor musun?" diye sordum ben anlamasını umarak "peki eğer dediğin gibiyse biraz zaman geçtikten sonra bana anlatabilirsin" dedi ne zaman pes edeceksin rüzgar ne zaman.

Rüzgarla beraber büyümüştük ailesi hakkında hiç bir şey bilmiyorum hiç bahsetmez eskiden ne zaman sorsam yüzündeki buruk gülümsemesi ile bana "benim ailem sensin" derdi benim aileme gelince benim ailemi yok farz edin rüzgar bana bazı kardeşlerin kan bağına gerek duymamaları gerektiğini çok iyi öğretmişti "hava almaya ihtiyacım var" dedim yavaşça kalkıp odadan çıkmak üzereydim ki "dikkatli ol" dedi ona dönüp kafamı salladım ve odadan çıkıp kendi odama gittim

dolabımdan siyah üstünde karışık beyaz desenleri olan bir thişört ve siyah bir pantolon alarak üzerimi değiştirdim pencereden dışarıya baktığımda hafif bir rüzgar esiyordu ceket giymeme gerek olmadığını düşünüp oturma odasına geri döndüm rüzgar her hafta takip ettiği diziyi izleyip tatil günün tadını çıkarıyordu kapıya yaslanıp "nasıl aynı anda hem burada olurken hem dışarıda esiyorsun" diyerek soğuk bir espiri ile takıldım ona gözlerini devirip bana baygın gözlerle baktı "sayende aşk acısından intihar etmeme gerek kalmayacak, senin bu soğuk espirilerinle donarak öleceğim" dedi karşılık verdiği espiriyle soğuk espiriye maruz kalmanın ne kadar kötü olduğunu anlayıp yüzümü buruşturdum

evden çıktığımda aniden başımın dönmesiyle duvardan destek aldım o anda hatırladım hava kararıyordu ve ben bu saate kadar hiç bir şey yememiştim. Bu saate kadar köşede duran simitçiye doğru yürümeye başladım adımlarımı hızlandırırken simitçinin yanındaki çocuğun bana gözlerini dikip baktığını fark ettim gözlerini benden ayırmadan simitçiye bir şeyler söylüyordu benim yaşlarımdaydı kaşlarımı çatarak yürümeye devam ettim

"bir tane peynirli simit alabilir miyim?" dedim artık simitçiye bakıyordum ama bakışlarının hala bende olduğunu hissedebiliyorum simitçi kafasını sallayıp bir tane simit alıp kesmeye başladı kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki gördüğüm rüyalar hayatımın birden bire değişmesi o kadar renkli hareketli mutlu biriyken ruhsuz birine dönüşüyorum sanki ben ben değilim simitçinin simiti ikiye ayırdığı gibi bu kabuslarda benim hareketli heyecanlı mutlu enerjik tarafımı her geçen gün kesip benden alıyor gibiydi simitçi simitin içine peynir koydu simitin diğer parçasını da üstüne koydu acaba bende bir gün eskisi gibi olabilir miyim simiti bana uzatınca simiti alıp parayı ödedim teşekkür edip arkamı dönmemle çocuğun elimdeki simiti alıp kaçması bir oldu. Tek derdi simit miydi? isteseydi alırdım zaten omuz silktim hava almaktan vazgeçtim yorgunluğuma en fazla bu kadar karşı çıkabiliyordum işte.

Bir simit daha istedim alıp eve doğru yiyerek yürüdüm eve geldiğimde rüzgarı dalgın bir şekilde dışarıya bakarken buldum üstelik geldiğimi bile fark etmemişti onu bu kadar uzaklara götüren şeyin ne olduğunu merak etmiştim onu son zamanlarda hiç bu kadar dalgın görmemiştim ama sormadım sessizce odama doğru ilerledim çok yorgundum ve yarın ilk iş günüm olacak uyumam gerek ama uyumaktan korkuyordum aslında uymaktan değilde,, tekrar o canavarı görmekten onun pençelerini hissetmekten çok korkuyordum onutekrar görmenin korkusu tarif ediilemez uyumak istemiyorum ya tekrar onu görürsem? yorgunluğumla uyumamak için savaş verirken yorgunluğum ve uykusuzluğuma yine yendi yavaş yavaş uykuya teslim olurken son anda bile o korkuyu hissediyordum.

Elimde bir şey hissetmemle bakışlarımı elime çevirdim. Elimde gümüş renginde parlak bir kutu vardı. Etrafa bakmak için kafamı kaldırdığımda gri gözleri gördüm korku hızlı bir şekilde bedenimi sararken anlık bir şekilde nefes almayı unuttum vücudum titremeye başladı ona hiç bu kadar uzun bir süre bakmamıştım. Aniden "kutunun kapağını açma" diye bağırdığında o kadar korkmuştum ki yerimden zıpladım. Zıplamanın etkisiyle kutu elimden düşüyordu, ama son anda sımsıkı tutabildim kutuyu açarsam daha iyi şeyler olacağını hissediyorum çünkü onun istediği bir şey ne kadar iyi olabilir ki? büyük bir ikilemde kalmama rağmen daha fazla dayanamadım korkuma rağmen kutuyu açtım.

gri gözlerle tekrar göz göze gelince bir şeyler olmasını bekledim. Hiç bir şey olmadı kutuyu açmamla beraber azalan korkum yavaş yavaş atıyordu bir iki adım geriledim bir şey olmalıydı olmalıydı lütfen olsun bana doğru geldiğini görmemle kutuyu sımsıkı tutup, yakalayacağını bile bile arkamı dönüp bütün gücümle koşmaya başladım arkama bakmaya korkuyordum bu kaybedeceğin bir savaşa bile bile katılmak gibiydi bu ölüme koşmak gibiydi

KÂBUSUN PENÇESİNDEWhere stories live. Discover now