four

196 45 29
                                    

Jungeun, önündeki etin son parçasını da ağzına götürdüğünde gözlerini karşısında oturan ve hâlâ etini kesmekle uğraşan arkadaşına dikti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Jungeun, önündeki etin son parçasını da ağzına götürdüğünde gözlerini karşısında oturan ve hâlâ etini kesmekle uğraşan arkadaşına dikti. "Mektuplar." Dedi arkadaşının ilgisini üstüne çekmek için. Jinsoul anlamaz bakışları ile kesmeyi başardığı et parçasını ağzına götürerek Jungeun'a baktı. "Ne mektupları?" Jungeun boğazını temizledi. "İki gündür aynı saatte biri kapıma mektuplar bırakıyor."

Jinsoul, kaşlarını çattığında kaşlarını çattı ve çiğnemeyi bitirdiği et parçasını yutarak sarı saçlarından gözünün önüne düşen bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı. "Kim?" Jungeun sıkıntılı bir nefes verdi. "Bilmiyorum. Zarfların arkasında yazan tek şey, 'bilinmeyenden mektup' Ayrıca zarflar kırmızı ve köşelerinde minik birer baykuş yapıştırması var."
"Neden?" Jinsoul'ün sorusuyla Jungeun, arkasına yaslandı ve birkaç dakika önce söylediği kelimeyi ikinci bir defa söyledi. "Bilmiyorum."

Jinsoul ve Jungeun'ın birkaç masa gerisinde oturan Seokwoo gülümsedi ve mırıldandı. "Çünkü sen en çok kırmızıyı seversin. Damarlarında dolanan, sana hayat veren kanın rengidir. Ve yine sen, en çok baykuşları seversin. Çünkü seni en çok etkileyen hayvanlardır." Seokwoo, Jungeun'ın cümleleriyle mırıldandığında kıza dikti gözlerini. Çok güzeldi, özellikle gülerken daha da güzeldi. O kadar güzel gülümsüyordu ki; zamanı durdurup sonsuza kadar izleyesi grliyordu kızı.

Jungeun rahatsızca yerinde kıpırdandı. Durmadan mektuplar hakkında sorular soran arkadaşına karşı yorgunca bir nefes vererek ayağa kalktı ve kolundaki saate baktı. Saat on buçuğa geliyordu, mektupları iki gecedir kapısının önünde bulduğu saate. Çantasını koluna taktığında, gitmek üzereyken Jinsoul ona seslendi. "Nereye gidiyorsun?" Jungeun bir an önce eve gidip gelen mektubu okumak istiyordu. Hızlıca konuştu. "Eve gidiyorum." Jinsoul bir parça eti daha ağzına attı. "Oturuyorduk." Jungeun kafasını kaşıdı. "Biraz yorgunum, gitsem daha iyi olur." Jinsoul kafasını aşağı-yukarı sallarken elini de ona senkronize bir şekilde salladı ve konuştu. "Tamam, görüşürüz." Jungeun sessizce "Görüşürüz." dedikten sonra hızlıca restorandan çıkarak evine doğru koşmaya başladı.

Onun gittiğini gören Seokwoo, hızlıca masaya bir miktar para bırakarak elindeki zarfı ceketinin cebine kırışmamasına dikkat ederek yerleştirdi. Mektubu onun kapısına bırakmak için geç kalmaması gerekiyordu. Jungeun'ın evine giden daha kısa bir yol biliyordu en azından. Gülümsedi.

Ondan önce eve yetişerek mektubu bırakmak adına hızlıca koşmaya başladığında astımını hesaba katmamıştı. Birkaç dakikalık koşunun ardından ciğerlerinin daha fazla dayanamadığını hissettiğinde, kendini yere attı. Batırmıştı.

letters from the unknown [kim lip + rowoon] ✔️Where stories live. Discover now