12.-Tek Kelime ile Aptal.-

257 8 2
                                    

Merhaba millet!
Uzuuun zaman oldu, önümüzde iki buçuk ay kadar bir zaman var bu zaman zarfında tahmin ediyorum ki en fazla 3-4 bölüm gelebilir. Lys geçtikten sonra finale kadar kesintisiz yazmayı düşünüyorum, umarım her şey yolunda gider. Kısa bi bölüm oldu, umarım keyif alarak okursunuz. Görüşmek üzere.


*****


Ve siz bayım, umarım bir gün kızınız olur ve sizin gibi biriyle tanışır.


Ne yapacağımı bilmez bir halde Burak'ın kapısında buluyorum kendimi. Elimi kaldırıp çalmaya çekiniyorum. Korkuyorum kaybetmekten.
Aşk değil, başka bir şey. Biliyorum ki ayrılırsak onu kaybedeceğim. Ve o kaybetmek istediğim insanlar içinde yer almıyor.
İster istemez kapıyı çaldığımda kafamda bin bir türlü düşünce dolanıyor.Şimdi ne diyeceğim? Nasıl açıklayacağım? Bir sürü cevapsız soru.
Kapı aniden açıldığında o çok sevdiğim gözlerle karşılaşıyorum ve ikimiz de bir süre kapının önünde dikilip birbirimize bakıyoruz. Yavaş hareketlerle içeriye davet ediyor beni. İçeriye adımımı attığım anda kalbimin atışı hızlanmaya başlıyor. Geriliyorum.
"Burak ben çok özür dilerim. Bu sefer nasıl açıklarım bilmiyorum ama ben seni kaybetmek istemiyorum." deyiveriyorum bir çırpıda. Sanki ben ona konuşma fırsatı vermeyince her şeyi halledebilirmişim gibi.
"Her zamanki gibi özür diliyorsun." diyor koltuğa çökerken.
"Yapabileceğim daha iyi bir şey yok." dediğimde sinirli bir şekilde gülüyor.
"Keşke özür dilemeni gerektirmeyen şeyler yapsan." diyor ve ben susuyorum. Bir cevabım yok. Sonuna kadar haklı çünkü.
"Bu böyle gitmez biliyorsun değil mi?" dediğinde gözlerimi gözlerine dikiyorum. Gözlerini kaçırıyor, onun için de ne kadar zor olduğunu anlatıyor bakışları.
"Bitmesini istiyorsun." dediğimde gözlerini deviriyor.
"Buna beni sen mecbur ediyorsun."
"O an hiçbir şey düşünmedim, kimseye haber vermedim. Ben sadece yalnız kalmak istedim. Kimseyi istemedim." dediğimde bakışları sertleşiyor ve dişlerini sıkarak "Ben kimse değilim." diyor. Ses tonu sakin olunca beni daha da ürkütüyor. Kafamı eğip ellerimle oynamaya başlıyorum. Oturduğu yerden kalkıp hızlıca oturduğum koltuğa yaklaşıyor. Kalbim güm güm atarken sertçe çenemden tutup gözlerine bakmaya zorluyor beni.
"Kimse değilim değil mi?" diye kükrüyor adeta. Gözlerim dolu dolu oluyor, geri çekilmeye çalışıyorum. Bu sefer yüzünü yüzüme yaklaştırıp "Bana cevap ver!" diye bağırıyor. Gözlerimi korkudan sıkıca yumduğumda gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya başlıyor. Birdenbire dudaklarıma yapışıveriyor. Ne olduğunu anlayamadan kucağında buluyorum kendimi. Yaşadığı duygu karmaşası kafamı öyle bir karıştırıyor ki son anda aklıma karşılık vermek geliyor. Ellerimi boynunda sabitleyip yavaşça dudaklarımı aralıyorum. O ise benim aksime sertçe öpüyor, canımı yakıyor. Sinirini beni kırmadan böyle çıkartıyor.
Ve ben böyle bir adamı kaybetmek istemiyorum.
Ne olduğunu anlayamadan sırtım sert bir zemine değiyor, üstümdeki baskısını hiç azaltmadan dudaklarımı bırakıyor Burak. Alnını omzumla boynum arasındaki çukura dayıyor, ben de ellerimi saçlarında gezdiriyorum.

"Beni hiç sevdin mi?" diye soruyor.

Uzun bir sessizlik.

Aniden üstümden kalkıp çıkıyor odadan. Öylece kalakalıyorum.

Kendime söverek kalkıyorum ayağa. Sahip olduğum nadir şeylerden biri daha ellerimden kayıp giderken ben sadece bakıyorum.

"Okyanusta ölmez de insan gider bir kaşık sevdada boğulur."


*********

"Naz nerdesin?"
"Söyle gelip alalım."
"Naz beni dellendirme."
"Aç şu siktiğimin telefonunu artık!"
"Naz iyi misin değil misin bilmiyorum, yalvarırım aç şunu güzelim."
Ve son mesaj:
"Sen Eylül Naz Tunçoğlu, seni bulduğum zaman dayaktan öldüreceğim."
Hem de bu sabah atılmış! Gerçekten kanımı donduracak kadar tehditkar. Acaba arasam iyiyim, geliyorum desem ceza indirimi yapar mı?
Evet, sizin de anlayacağınız gibi mesajların sahibi Batı...
Ben ne halt yiyeceğim diye telefona bön bön bakarken Burak mutfaktan çıktı.
"Konuşalım artık." dediğinde kaşlarımı yukarı kaldırarak ona döndüm.
"Benim acil eve gitmem lazım, Batı çok merak etmiş. Beni öldürecek." dediğimde gözlerini devirerek güldü.
"Her zaman benden daha önemli şeylerin var." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.
"Ne ilgisi var? Ben sadec-"
"İstediğin yere git." deyip arkasına döndüğünde sinirle kolundan çektim. Ama tabi ki gücüm yetmedi ve yerinden bile kımıldamadı. Elimi bileğine indirip daha sert çekmeye çalıştığımda dönüp ellerini omzuma koydu ve beni sertçe duvara yasladı. Sırtım duvara çarparken ağzımdan istemsizce bir inilti çıkmıştı.
"Ne var?" dediğinde gözleri sinirden koyulaşmıştı. Ve beni gerçekten korkutuyordu.
"Madem çok konuşmak istiyorsun konuşalım o zaman! Hatta senin yüzünden benden nefret eden orospudan başlayalım, ne dersin?" diye bağırıp göğsünü yumruklamaya başladım. Ellerimi tutup beni durdurdu ve,
"Handenin yaptıkları benim suçum mu yani? Bu mu bahanen? İlişkimizi bitirmek için başka bir şey bulamadın mı?" diye bağırdı bana karşılık. Söyledikleri canımı yakarken ellerimi ellerinden kurtarmaya çalışıyordum.
"Ben değilim, her iki lafından biri ayrılık olan!"
"Beni söylemeye zorlayan sensin." dedi sakin bir ses tonuyla. Az önce bana bağıran adamın bir anda nasıl böyle sakin olabildiğine şaşkınlıkla baktım. Az önce sinirli bakan gözleri şimdi gayet sakindi.
"Bitsin o zaman." dedim usulca. Hiçbir tepki vermeden yavaşça ellerimi serbest bıraktı.
"Bitsin." dedikten sonra geri çekildi, ben de yaslandığım duvardan ayrıldım ve koltuğun üzerindeki çantamı aldım. Ona son kez baktıktan sonra elimi kaldırıp
"Hoşçakal." dedim ve kapıyı açıp çıktım. Asansörün düğmesine bastığımda geri dönmeyi hiç bu kadar isteyeceğim aklıma gelmezdi.
Hayatım boyunca üzerimde taşıyacağım bir elbise gibi pişmanlık..

********

Titreyen ellerimle anahtarı kapıya sokmaya çalışıyorum, yaklaşık dördüncü deneyişim. Bir türlü ağlamayı kesip anahtarı girişine denk getiremiyorum, sonunda şaşırtıcı bir şekilde kapı açılıyor. Oysa ben daha becerememiştim.
Kapıda beliren kişinin boynuna atlıyorum, daha şiddetli ağlamaya başlıyorum. Kim bilirdi ki elimden alınanların kıymetini sonradan bileceğim? Kim derdi ki Eylül Burak için ağlayacak?
"Eylül iyi misin?" diye boğuk bir ses geliyor kulağıma. Ses tonuna o kadar alışığım ki hemen anlayıveriyorum düşünmeden sarıldığım kişinin Tuna olduğunu. Geri çekilmeye çalışıyorum, o daha sıkı sarıyor kollarını.
"Bitti Tuna, bitirdi." diyorum hıçkırıklarım arasında. Arkadan daha kalın bir ses duyuyorum ve birden kendimi arkadaki sesin sahibinin kolları arasında buluyorum.
"Nazo? Yavrum anlat ne oldu?" diyor ve bir yandan da gözyaşlarımı siliyor kocaman parmaklarıyla.
"Burak..." diyebiliyorum sadece. Kısa bir sessizlik oluyor önce. Sonra Tuna beni şaşırtacak şekilde konuşuyor.
"Demek bu kadar çok seviyordun onu."
Kafamı çevirip gözlerine dikiyorum gözlerimi. Sahi seviyor muydum? Bir insan iki kişiyi aynı anda nasıl severdi?
"Hadi gel içeri, sonra konuşalım olur mu?" diyor Batı, usulca başımı sallıyorum.
Üçlü koltuğa oturup sessizce bekliyoruz üçümüzde. Sessizliği karnımın gurultusu bozunca hafiften gülümsüyorlar, tam o sırada telefonumun melodisi geliyor kulağıma. Panikle çantamı karıştırıyorum ve gördüğüm "barmen" yazısıyla hayal kırıklığına uğruyorum. Ufak bir ihtimal bile olsa Burak olabileceğini uman parçam aptallığına lanet okuyor.
"Esmer, nerdesin? Önemli bir mevzu var." deyince oturduğum yerden kalkıyorum.
"İyi değilim barmen.Ne oldu?"
"Yüz yüze." diye ısrar edince evde olduğumu söylüyorum, telefonu çat diye suratıma kapatıyor. Kafam karışık bir şekilde mutfağa gidip yiyecek bir şeyler hazırlıyorum.
Ben yemek yerken kapının çirkin zili çalıyor, hemen yerimden fırlayıp koşuyorum. Sinirli bir Mehmet karşımda.
"Hayırdır Naz?" diyor Batı arkamdan.
"Arkadaşım." diyorum ve dışarı çıkıp kapıyı kapatıyorum.
Kapıyı kapattığım anda Mehmet kollarımı tutuyor ve bağırmaya başlıyor.
"Sen aptalsın! Tek kelime ile aptalsın!"
Ben şaşkınlıkla ağzımı açamazken o yumruğunu duvara geçiriyor.
"Nasıl gidersin Ertuğrul'un yanına? Nasıl yaparsın Esmer?" dediği an başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor. Nereden biliyor?
"Beni tehdit etti Esmer, beni seninle tehdit etti!"
"Ne?" diyorum gözlerimi kocaman açarak.
"Erto'ya deli gibi borcum var, şimdi de beni sana zarar vermekle tehdit ediyor. Allah kahretsin ya!"
"Mehmet ben...Duru öyle deyince ben..." deyip susuyorum. Yaptığım şeyin en ufak bir açıklaması yok çünkü. Aptalın tekiyim.
"Şimdi ne halt yiyeceğiz?" demesiyle kapı açılıyor ve iki meraklı göz bize bakıyor.
"Erto kim?"

ESMER.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin