Gül Kokusu

115 14 62
                                    

Onun Kokusu...

Gül kokusuydu.

Francis bir şişeyi bitirmişti. Kafası iyice güzel olmuştu. Uçuyor gibiydi. Ama çok alçaktan uçuyordu.

Kendi kendine gülüyordu. Halbuki komik bir şey yoktu. Neye güldüğünü o da bilmiyordu. Kendi haline gülüyordu belki de.

"Sabrımı sınıyorsun.

Bundan hoşlanmıyorum."

Ona kendini affettirebilmek için ne yapardı ki?

"Ah, hatırlıyorum seni, benim canım, Vilain... sen ona benim bir tanecik hediyemdin..."

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yine bir halt yemişti. Arthur ona günlerdir küstü. Halbuki Arthur'un da suçu vardı, hatta Francis'e kalırsa, suç bütünüyle Arthur'undu. Saçma sapan bir sebepten dolayı kavga etmişlerdi ve Arthur onunla o zamandan beri konuşmuyordu.

"Ne yapayım ki... ne yapayım yani? Suç benim değil. Aslında belki de biraz da benimdir. Ya da çok? Üstüne fazla mı gittim sanki? Evet, öyle yaptım."

Francis kabahat kendisinde olmasa bile artık Arthur'la küs olmaya dayanamıyordu.

Belki de kendini affettirmek için bir şey yapmalıydı. Çiçekler? Hayır, pek işe yarayacağa benzemiyor. Parfüm alsa? Bu da basit kalır, alacağı parfüm her ne kadar pahalı olacaksa da çok klasik bir hediye... ve... cansız?

Belki de ona bir hediye yerine arkadaş almalıydı.

Az ilerideki evcil hayvan dükkanına gitmeye karar verdi. İçeride bir sürü hayvan vardı. Kuşlar, tavşanlar, hamsterlar, balıklar kediler, köpekler, kaplumbağalar... kurbağalar?

"Fichu,* hayır. Bunu almayacağım. Adını kesinlike Francis koyacak ve her baktığında benimle dalga geçecek!"

Francis bir kurbağa almayacağına emindi. Horoz mu alsaydı acaba? Evet, horozlar gerçekten güzel hayvanlar.

"Hoşgeldiniz efendim."

"Ah, hoşbulduk. Ben, biraz bakacağım... bu tatlı şeylere."

"Tabi."

Francis dükkanın içinde biraz dolaştı. Çok güzel kediler vardı, parlak renkli balıklar ve tombul tavşanlar vardı. Hepsi çok tatlıydı. Nasıl seçebilirdi ki?

Ama böyle şeylerde en güzelin seçilemeyeceğini biliyordu. Onca miniğin arasından, birisine kanınız kaynar ve onu seçerdiniz, bir şekilde bu olurdu. Oradaki en güzel, en şatafatlısı olmasına gerek yok. Sadece kalbiniz onu seçsin, onu istesin.

İşte Francis, yavru köpeklerin arasından bir tanesine dikkatle baktı. Kocaman kahverengi gözleri olan, turuncu ve beyaz bir köpekti bu. O da öylece Francis'e bakıyordu.

"Yo, Arthur buna hayır diyemez, hiçkimse diyemez. Kalpsiz olsa bile diyemez. Kalbim eriyor... çok tatlı!"

Francis bu düşünceleri içinden geçirirken adam da minik yavruya nasıl baktığını farketti

"Çok sevdiniz galiba onu."

"Evet, çok güzel. Ben onu istiyorum."

**************

"Sen çok tatlısın, değil mi? Evet öylesin! Umarım Pierre ile iyi anlaşırsınız, Pierre benim beyaz güvercinim. Aslında yetenekli bir ajandır! Sen de büyüyünce onun gibi olacaksın! Evet! Benim kızım öyle olacak! Kızım deyiverdim, öylesindir belki!"

Francis elinde yavru köpekle koşa koşa Arthur'un evine doğru gidiyordu. O kadar hızlı bir şekilde çıkmıştı ki, adamın ona köpeği taşımak için kafes vermesini bile beklememişti.

• Şarap • 《FrUk》|Hetalia|Where stories live. Discover now