~

1K 64 14
                                    

  Başını elleri arasına alarak dirseklerini dizlerine yasladı genç adam. Baş ağrısının geçmesi için bugün belki beş defa ağrı kesici almıştı. Yine de geçmiyordu şu lanet. Neredeyse çığlık atacaktı çektiği acıdan dolayı.

Kapı tıklandığında kendinde "gel" diyecek gücü bile bulamamıştı. Neyse ki gelen kişi gel komutuna ihtiyaç duymadan kapıyı açmıştı da yorulmasına gerek kalmamıştı Nedim'in. Başını kaldırmaya mecali olmadığı için bakmadı gelen kişiye.

Cemre usulca kapıyı kapatıp Nedim'in yanına doğru adımladı. Genç adam için oldukça endişeliydi. Sabah hastanede aldıkları haberden sonra kendine gelememişti. Hoş, Cemre'nin de ondan kalır yanı yoktu. Bu sadece tanıdık birinin ölmesinin verdiği huzursuzluk değildi. Vicdan azabı çekiyordu her ikisi de. Kendilerini sorumlu hissediyorlardı.

Tabii o cesedin Ceren'e ait olmaması da bir o kadar rahatlamıştı Cemre'yi. Kardeşinden hala bir haber yoktu. Bir yandan ölmediği için sevinirken diğer yandan da nerede olduğunu düşünüp duruyordu. Belki yüz defa aramıştı sabahtan beri. Hiç birisinde çalmamıştı telefonu. İçi içini yerken bir yandan da sevdiklerinin hali perişan ediyordu kızı. Annesi, Civan, Nedim...

Nedim yatağının ucunda oturuyordu. Cemre de yavaşça yanına ilişti. Bir elini omzuna koyup destek olmaya çalıştı genç adama.

"Biraz daha iyi misin?"

Sesi titrek ve güçsüz çıkmıştı. Sanki biraz sonra ağlayacak gibiydi. Zaten Cemre'nin ağlaması çok da zor değildi. Herhangi bir olayda hemen gözleri dolardı. Sinirlenince de hakim olamıyordu kendine.

Nedim belli belirsiz kafasını salladı. Daha iyi değildi ama bunu söylemesine gerek yoktu. Zaten o da Cemre'nin ne kadar perişan olduğunun farkındaydı. Onu daha fazla üzmek istememişti. Bu yüzden Ceren'i sormak istedi Cemre'ye. Ceren için endişeliydi ama nedense içinden bir ses onun ne olursa olsun başının çaresine bakabileceğini söylüyordu. Ceren'in acılarını biliyordu Nedim.Ne olursa olsun ona karşı içinde bir merhamet duygusu  vardı. Ceren'in kendisine yaptığı kötülükleri ne kadar unutamıyorsa, Ceren'e yapılan kötülükleri de bir o kadar unutamıyordu. Nedim onca yıl tekerlekli sandalyeye mahkum bırakılmıştı. Bu kız ise onca yıl hırsa ve öfkeye...

"Ceren'den bir haber var mı?"

"Hayır yok. Sabahtan beri arıyorum ama telefonu bile çalmıyor."

Onaylar gibi kafasını salladı genç adam.

Biraz daha durdular öyle. Acılarını paylaşırmışcasına.

Belki de masumluğunu yitiren, sonra da kopan fırtınalarda yitip giden aşklarının ardından kısa bir yaş tutuştu bu.

***

Tam köşkün kapısındaydı genç kadın. Tam olarak ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama bu maçın deplasmanda oynayacağından emindi. Birazdan burada hayatını değiştirecek şeylere imza atacaktı. Herşeyi halletmişti. Yapması gereken herşey tamamdı. Sadece karşılarına çıkıp ben buradayım demesi kalmıştı. Yine de önce annesinin yanına uğramaya karar verdi. O da onu kırmıştı belki ama iyi bir anne olmak için önce kendi annesini sevebilmeliydi.

Her çocuğun en hassas noktası annesiydi. Kendisini ağlatan annesi bile olsa yine de annesine sarılarak ağlardı çocuklar.

Anne kokusu diye bir tabir vardı mesela.

Herkesin burnunda farklı tüten, ama hissettirdiği sıcaklık aynı olan.

Emin adımlarını bahçeye doğru attı. Bir zamanlar herkesin üzerine rüzgar olup esmeye yemin ettiği yerde gerçekten de rüzgar olabildim mi diye sorguladı kendini. Aksine hayat ona rüzgar olup esmişti. Savrulmuştu.

Cenk'in ona karşı sarfettiği her acımasız kelimede tekrar tekrar yemin etmişti kendine. Şeniz'in ona karşı her fırsatta oynadığı küçük oyunlarda yenilme hissini asla tatmamak için hep bir fazlasıyla oynamıştı ona karşı. Hissettiği her sevgisizlik kırıntısının öcünü almak için saldırmıştı bu ucuz insanlara. Belki kendisinin değil ama çoğu insanın hak edip de yaşayamadığı o güzel hayatlarının ardındaki kirli gerçeklere adım adım ulaşmak istemiş, en sonunda da bunları çarşamba pazarı gibi ortaya sermekten hiç gocunmamıştı. Hiçbir doğruyu açıklamaktan korkmamıştı Ceren şimdiye dek. Doğrusunu da yanlışını da kimseden esirgememişti.

Peki bunca insan, onca sakladıığı gerçeğe rağmen nasıl olur da şeref skalasında en düşük görürdü bu kızı?

Nedendi bu sorgusuz infaz?

Bekleyin dedi, Ceren.

Elimi eteğimi çeksem de sizden, siz zaten kendi pisliğinizde debeleneceksiniz.

Ben bu köşkten gidince de bitmeyecek bu iğrenç gerçekler.

Geçmeyecek.

İşte o zaman anlayacaksınız,

bütün yükünü omuzlarıma yüklediğiniz o karanlık ben değilim.

Aklındaki düşünceleri savuşturmaya çalışarak müştemilata doğru yönlendirdi adımlarını. Alacağı tepkilerden ne kadar korksa da ölümden dönmüş biri için çok da etkili değildi. Sadece atacağı büyük adımdan önce biraz anne şefkati görmek istemişti. Hem belki Umut da oradadır diye düşündü genç kız. Bu düşünceyle adımlarını hızlandırdı ve kendini müştemilatın cam kapısının önünde buldu. İçeride annesi vardı. Ve Umut.

Gözlerinin dolmasını engelleyemedi genç kadın. Annesine ve kucağındaki evladına baktı. Bu hasret daha fazla sürmemeliydi.

Titrek bir sesle konuşmaya başladı.

"Anne"

Sonrası ise iki annenin evlatlarına kavuşması, içleri ısıtan bir merhamet yığını.

***

Agah Bey odasında bir kaç dosyayla ilgilenirken kapının çalınmasıyla dikkati dağıldı. Gel komutunu verirken bir yandan önündeki dosyaları da kapattı. Zaten fazlasıyla kafası dolmuştu, biraz dinlenmekte sakınca yoktu.

Gelen Cemre'ydi. Her zamanki kibarlığını koruyarak kısa bir baş selamı ve kolay gelsinlerini sıraladı. Agah Bey de onu her zamanki karşılaması gibi sevgiyle karşıladı. Klasik bir sahneydi doğrusu.

Cemre'nin konuşmak istediği konu belliydi zaten. Ceren ve bebeği için gelmişti buraya. Ne var ki Cemre'nin o  aklı başında lafları da artık işlemez olmuştu Agah Bey'e karşı. Sadece dinliyor ve kibar bir dille reddediyordu. Halbuki herşeyi öğrenmişti. Fakat Ceren'e olan bakışlarını değiştirmek hayli zordu.

Onlar sabahtan beri yaptıkları ritüeli tekrarlarken kapı aniden açıldı. Bunu beklemedikleri aşikar bir şekilde belli oluyordu yüzlerinden.

Ceren ise kendinden gayet emin bir duruşla girdi içeriye. Gözlerinden eski Ceren'i yansıtacak bir şey göremeseler de hareketleri tamamen onu yansıtıyordu yine.

Cemre de Agah Bey de şokla bakıyordu Ceren'in yüzüne. Cemre'nin gözlerinde şefkat kırıntıları parlamaya başlasa da Ceren dikkatini ona vermemeye çalıştı. Şuan duygusallaşması gerekmeyen bir andaydı.

Büyük adamın yüzünü ise ister istemez bir öfke kaplamıştı yeniden. Bakışlarını bile ısıtamadığı bu kıza nasıl olur da hak verirdi, bilemiyordu açıkçası.

Ceren'in ise umrunda olan tek bir şey vardı.

Ne Agah Bey'e kendini sevdirmek istiyordu, ne de şimdiye kadar göremediği sevgiyi görmek.

O sadece Umut'u istiyordu

Umudunu...

###

Sonu biraz aceleye geldi açıkçası
Hızlı yazamıyorum özür dilerim.

Hayırlı ramazanlar✨

Mutlu Son  •ceren karaçay•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin