♣ Bölüm 20

30 2 0
                                    

"" işaretli Alp'in ağzından olan bölüm:

Nisan 2012

Sam ve Yasemin'den hiç beklemediğim bir hamle üzerine fizik projesinde yeni partnerim Yeşim olmuştu. Birbirimizden adeta köşe bucak kaçtığımız bir dönemde bu ödev için bir araya gelmek, ne gibi sonuçlar doğuracak, açıkçası hiçbir fikrim yok. Bizi bekleyen bir çıkmaza son sürat ilerliyor gibi hissediyordum. En sonunda yüzleşmemizi gerektirecek bir çıkmaza.

Özlem Hocayla partnerlerimizi ikinci kez değiştirme konusunda başarısızlıkla sonuçlanan konuşmamızın üzerinden bir gün geçmişti. Sabah dolaplarımızın olduğu koridorda Yeşim'le karşılaşmış ve öğlen birlikte çalışmak üzere sözleşmiştik.

Ve işte, ikimiz de buradayız. Projeyi hazırlamak için bilgi toplayacağımız bilgisayar laboratuvarında. Bizden başka bir tane daha ikili grup buradaydı ancak bize en uzak köşede olduklarından yalnız ikimiz var gibiydik. Bu da beni daha büyük bir strese sokan bir başka etmendi. O bilgisayar klavyesinde ödevimiz için yapacağımız araştırmanın anahtar kelimelerini girerken ben kaçamak bakışlar eşliğinde sırma saçlarını seyrediyordum. Ekrana kilitli yüzünü, ince tuşlara basan narin parmaklarını... Saçlarından yayılan şampuan kokusu burnuma kadar geliyor, beni alıp düşlerime götürüyordu. Bir türlü asıl amacımıza, burada bir araya gelme sebebimize odaklanamıyordum.

Sanki bir bataklığa saplanmıştım, kaçmaya çalıştıkça daha çok çamura bulanıyordum. Ondan uzaktayken onu zihnimden atamıyorum; ona yakınım, yine zihnimden atamıyorum. Sam ve Yasemin'in bunu neden yaptıklarını anlayabiliyorum. İyi ya da kötü bir şekilde bu olayı kapatmamız ve geride bırakmamız gerekiyor. Belki o zaman önüme, geleceğe bakabilirdim. Ama konuşmanın, hatta bir arada bir şeyler yapmanın bu kadar zor olabileceğini hiç düşünememiştim. Aklım onun yanındayken asla başımda değildi.

Ben onu seyre daldığım bir ara Yeşim başını aniden bana çevirecek oldu. Sanki bir şey soracakmış gibi ağzını hafif aralamıştı. Yeşil gözleriyle karşılaşınca afalladım resmen. Öksürükler eşliğinde bakışlarımı ekrana çevirdim. Acaba onu seyrettiğimi fark etmiş miydi? Hala bir tepki yok. Hadi, bir tepki ver! Bir şey sormayacak mıydın sen?

Koyu gözlerimi ekrandan ayırıp tekrar ona çevirdiğimde bana bakmayı sürdürdüğünü gördüm. Tam olarak göz göze geldiğimizde sordu: "Bu şırıngaları suyla mı doldurmamız gerek, yoksa başka bir şeyle mi?"

Ben onunla aynı cesaretini gösteremedim, yeşil gözlere bakarak söyleyemedim: "Sanırım herhangi bir sıvı olabiliyor. Su olur yani. Sonuçta sıvı basıncından yararlanacağız." Bir yandan da başımı kaşıyordum.

Tekrardan koyu gözlerim onu bulduğunda yüzünde bir tebessüm olduğunu fark ettim. Yaşanan her şeye rağmen karşısında heyecanlanıyor, saçmalıyor ve kendimi küçük düşürecek bir şeyler yapmayı başarıyordum. Ve o da bundan son derece keyif alıyor olmalıydı. Yüzüne düşen altın sarısı saçlarını eliyle kulağının arkasına sıkıştırırken söyledi: "Belki de... Bu ödev olayı... İkimiz için yani... İyi olur. Belki bu sayede konuşabiliriz." En sakin tonunda kurduğu bu cümlelerde asla yüzüme bakamamıştı ancak sözleri bittiğinde gözleri tam anlamıyla gözlerime kilitti. Ne tepki vereceğimi an be an görmek istiyordu.

Ben mi? Sanki küçük dilimi yutmuş gibiydim. Hiçbir şey söyleyemedim. Koyu gözlerim bir aşağı düşüyordu, bir yukarı. "Belki de konuşamayız." dedi suratını asarak. Cevabını aldığını düşünüyordu. Önüne, monitöre dönerken iğneleyici bir biçimde söyledi: "Yine yasaklı bölgeye girdik!"

Bende yaşattığı duygulardan korktuğum gözleri, üzerimde değilken kabuğumdan çıkabiliyor, nefes alabiliyor, mücadele edebiliyordum. Yine böyle bir fırsat yakaladığımda bu sefer susmadım. "Sence konuşacak bir şey kaldı mı?" Vurgulu bir tonlama ile ekledim: "Hala?"

Ben AnlarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin