Mor Saçlı Hayal

104 17 5
                                    


   Buraya çok yazdım, sildim. Okuyan zaten bir kaç kişi var diye önemsemedim. Bu sefer cidden silmicem.

Oy verin karşim şurada kaç tane Junhwan yazan var zaten.

İnsanın her gün kendisiyle gurur duyduğu bir yere gelmesi güzel bir histi. Uzun süredir hayalini kurduğum restaurantı açmıştım. Bunu yapabilmek için tüm hayatımı geride bırakmış, gecemi gündüzüme katmıştım. Tüm insanlardan kendimi soyutlamıştım. Yanımda kalan insan sayısı azdım

Yılmadım. Çok çalıştım, didindim ve işte başardım. Kimsenin yanımda olmasına ihtiyacım yok. Yani öyle sanıyordum.

Bu restaurantı açalı bir hafta olmuştu. Herkes burası hakkında konuşmuş küçük dedikodular yayılmaya başlanmıştı. Gazetede açılışı yaparken yaptığım konuşma ve boy boy fotoğraflarım yer edinmişti.

Ben o gün hayalimi gerçekleştirdiğimi biliyordum, bu hayal merdivenimin son basamağındaydım ama başka bir hayal merdivenimin önüme çıkacağından  bir haberdim.

Konuşma yaparken gözüm bir tek ona takılmıştı. En yakın arkadaşımın yanında yer edinmiş tüm konuklar gibi beni dikkatle dinliyor, arada alkışlıyor ve gözlerini üzerimde gezdiriyordu. O an onu daha çok istediğimi fark ettim. Orada her şeyi bırakıp onunla devam etmek istedim.

Biliyordum, bir hayali gerçekleştirmek istiyorsan ilk adımı sen atmalıydın. Çünkü o senin hayalindi, sen çaba göstermeliydin. Ve o küçük benim hayalim olmuştu.

Tüm gün boyunca ayarladığım konuşma kağıtlarımı ters çevirip ona bakmıştım.

"Şu ana kadar size söylediğim her şeyi unutun. Ben Koo Junhoe ve benim artık yeni bir hayalim var. Bunca zaman kadar göz ardı ettiğim hayatıma birisini almak istiyorum. Şu an burda bulunabilmek için kaybettiğim hayatımı onunla kazanmak istiyorum. Benim yeni hayalim sen ol istiyorum."

Konuşma boyunca gözlerimi ondan çekmemiştim. Bakışlarımı takip eden konuklar ve kameramanlar o tarafa dönmüştü. Flaşlar artık benim yüzümde değil onun yüzünde parlıyordu. Tek bir kelime etmedi, yüzünde bir mimik oynamadı ve ordan çekip gitti. Benimse tek dayanağım onun en yakın arkadaşım olan Hanbin'in tanıdığı yönündeydi. Yanında birisini getireceğini söylüyordu, o getireceği kişinin o minik peri olduğunu umuyordum.

Ortamdaki ölüm sessizliğini bozup herkesi içeri davet etmiştim. Bugün böyle kaçmıştı ama ne olursa olsun yine karşılaşacaktık.

Zaman kavramını yitiren beynim telefonumun çalmasıyla olduğum güne dönmüştü, fazla sürmezdi. Onu gördüğüm günden beri o anda takılıp kalmıştım ve günlerim geçmiyordu.

Çalmakta ısrar telefonumu açtım. Bu sırada restorantın mutfağından ayrılıp üst kata çıkan merdivenlere yöneldim. Bugünlük benim işim burada bitmişti.

"Selam." diyen Hanbin'in sesi hala kızgın gibiydi. Arkadaşını kaçırdığım o günden beri kızgındı. Bir anda öyle bir şey yapmamalıymışım. Kendisi sevgilisi için sokak ortasında megafonla şarkı söylemişti. Hem de şarkıyı kendisi yazmış ve bestelemişti. Konu Bobby olunca her şeyi yapabilirdi serseri.

"Selam, nasılsın dostum?"

"June direkt konuya giriyorum."

Üstümü değiştirmek için geldiğim odaya ulaşamadan durdum. "Kötü bir durum yok dimi."

"Hayır. Yani belki, bilmiyorum."

Hızla odaya geçtim ve hoparlöre aldığım telefonu kenara koydum. Üstümdeki beyaz şef gömleğini çıkarttım. Kullandığım küçük gri dolabı açtım. İçinde kıyafet harici açılış günün gazeteleri vardı. Önlüğü çıkarıp astım ve elimi gazetelere attım. Kaçıncı sayfa olduğundan bir haber olduğum sayfada bir yerinde restaurantımın haberi varken hemen aşağısında yaptığım aşk ilanının haberi bulunuyordu. Onun da fotoğrafı vardı. Mor saçları ve takım elbisesiyle nefes kesici gözüküyordu.

hug me; junhwanWhere stories live. Discover now