"Ben Buğra'yı kıskanmadım. Sadece senin beni eski arkadaşım diye tanıştırmana çok kızmıştım." diye savundu kendini.

"Ay inanmıyorum. Etrafımdaki bir erkeği kıskanmadığını mı söylüyorsun?"

"Bakışlarında kötülük yoktu." İçi temiz demenin başka bir türlüsü.

Kötülük yokmuşmuş.

Sayısını unuttuğu kaçıncı kez gözlerini devirdi.

Kerem yüzündeki muzip ifadeyi değiştirmeden cebinden çıkardığı haritayı gökyüzünü doğry tuttu.

"Gideceğimiz yeri seçme kısmını bana bırakmıştın değil mi?"

Arina "hıhı." diye cevapladı.

Kerem bu kez telefonundan haritayı açıp gidecekleri yeri eli ile gösterdi. Arina okuduğu ismin etkisiyle yerinden fırladı. Gözlerinde mutluluk kıvılcımları dolaşırken "Ciddi misin?" diye fısıldadı.

•••

"Benim duvarlarımda mutlu anılarım yok.. fotoğraflarım yok. Ailem yok."

Kerem ile arasında geçen tartışma sırasında sarf ettiği sözleri hayat ona teker teker unutturmaya çalışıyordu. Bazen insanlar sonsuz umutlara sahip iken bazen ise ıssız umutsuzların karşısına onları haksız çıkarmaya yemin etmiş gibi davranan insanlar çıkıyordu.

Kerem ile Afrika gezisi sırasında çektirdikleri fotoğrafı çerçiveletip evin en güzel köşesindeki sadece çerçevedeki fotoğrafları koymak için düzenledikleri yere bıraktı. Kerem Arina'nın saçlarına öpücük kondurduğu sırada Arina kahkaha atmıştı. Onlara gezi sırasında şoför olarak eşlik eden adamsa bu anları Arina'nın makinesi ile ölümsüzleştirmişti. O anları hatırlayınca içi özlemle doldu taştı. Yeniden oralara gidip Kerem ile birlikte heç vakit geçirmek hem de yeni insanlara ulaşmak istedi. Oysa ki döneli daha üç hafta olmuştu.

Afrika.
Madagascar.

"Acemi olduğuma göre Madagaskara gitmemi uygun görmüşlerdi. Diğer yerlere göre daha az tehlikeli daha çok eğlenceli ve rahat bir şekilde yardımları dağıtabileceğimiz bir yerdi. Otelden bizim için ayarlanan araba ile kasabaya götüren yolda ilerlerken neye hayret edeceğimi şaşırmıştım. Pazar denilen yere gittiğimde en büyük şoklardan birisini yaşamıştım. Okul olmadığı için çocuklar pazarda anne babasının yanında çalışıyor, turistlerden para dileniyorlardı.  Kasabaya giderken yol kenarından bir zamanlar baobab ağaçlarından oluşan ormanlardan geriye kalan harabeye benzer yerleri izlerken büyük üzüntü yaşamıştım. Yaşamak için tabiatı mahvediyorlardı."
Kerem o sırada Arina'ya çocukken annesinin ona okuduğu kitabdan bir kısmı anlattı.
"Sabah uyandığınızda nasıl yüzünüzü yıkayıp temizliğinizi yapıyorsanız, gezegene de aynı şeyleri yapmalısınız; hem de daha büyük bir özenle. Bütün baobapları hemen sökmelisiniz, yoksa bir süre sonra iyice gül fidelerine benzerler. İşte o zaman hangisinin gül hangisinin baobab olduğunu anlamak da güçleşir." deyip kısa bir süre konuşmayı kesti. "Aslında orada bize anlatmak istedikleri şey kötü huylarımızı zamanında fark edip onlardan arınmamız, değişmemizdi. Ama insanlar doğası gereği yaşamak için mutlaka zarar vermeyi seçiyorlar. Oysa ki yaşadığımız şu gezegen aynı zamanda hem ağaçların hem hayvanların gezegeni. Bir kaç yıl sonra bu ağaçlar artık tamamen tarihe karışacak bu gidişle."

Arina o ağaçlara devlerin şemsiyesi diye isim takmıştı ilk kez buraya geldiğinde. O anları hatırlayınca Kerem'in elini tuttu.

"Ağacları kesip para kazanırken hem hayvanları hem ağaçları yokediyorlardı. Galiba gruptaki arkadaşlarım üzüntümü, uğradığım hüsranı fark etmişlerdi ve beni biraz neşelendirmek için farklı bir yere dikkatimi çekmişlerdi. Buraya ilk defa geldiğim için beni en kocaman ve en yaşlı baobab ağacını ziyaret etmeye götürmüşlerdi."

Gökyüzünün yalnızlığı (GY)Where stories live. Discover now