♧2♧

572 34 23
                                    

Nefret, nefret ve daha fazla nefret. Hissettiğim başka hiçbir duygu yoktu ve konu insanlarsa olmasını da asla ama asla istemiyordum. O korkak ve aciz insanlara karşı sadece nefret hissetmek istiyordum. Benim dünyamdan insanları kandırdıkları ve zehirli çocuklarını ortalığa salmaya korkup bu dünyaya gönderdikleri için.

Onları nasıl mı bukadar iyi tanıyordum? Annemin işi yüzünden onları çocukluğumda birkaç kez görmüştüm. Adeta iğrenç varlıklardı. Kendi canları o kadar kıymetliydiki onlar için. Eğer konu kendi canlarıysa ailelerini bile öne sürüyorlardı. Kulaklarımda hala çınlayan 'bana zarar verme onları al' sözleri beni adeta onları daha da vahşice öldürmeye doğru sürüklüyordu.

Aslında.... Biraz düşününce mantıklı gelmişti. Neden dünyalarına gidip kendime güzel bir ziyafet çekmiyordum. Zaten bugün kahvaltı da etmemiştim. Evdeki paketlenmiş kanlar artık beni hiç tatmin etmiyordu. Daha çok tazelere yönelmiştim artık.

Bu düşünce ile koridorun yolunu tuttum. Açlığım yüzünden tüm kokulara aç olmuştum. İşimi hızlıca burada bitirmekle insanların dünyasına inmek arasında kalmıştım.

"J'ai tellement faim.'çok acıktım'"
Koridorun ortasında gözlerim kapalı durup sesli bir şekilde mırıldandığımda etrafımda bana dönen gözleri hissetmiştim.

Tam o anda burnuma dolan taze kokuyla sertçe gözlerimi açtım. Melezler ne söylediğimi anlamasada bana korkuyla bakmaya ve aralarında mırıldanmaya devam ediyorlardı.

"Kapatın çenenizi!" Sertçe bağırdığımda etrafı ölüm sessizliği sarmıştı. Kafamı onlardan çekip bir kez daha havayı kokladığım zaman tekrar almıştım tatlı kokuyu.

Yavaşça kokunun olduğu yöne doğru yürümeye başladığımda daha keskin almıştım kokuyu. Hızlandırdığım adımlarımla okulun benim gözümde en kuytu yeri olan arka bahçeye gelmiştim. Yürümye devam ettiğimde sol bileği kesilmiş birinin yerde olduğunu fark ettim. İntihar mı etmişti yoksa onu biri mi öldürmüştü? Şu an hiç umrumda değildi. Hızlıca yanına ilerledim ve sol bileğini tuttuğum gibi ağzıma yaklaştırdım.

Dişlerimi sapladığım anda ağzıma dolan tatla biraz olsun rahatlamıştım. Dişlerimi sapladığım bileğinden ağzıma dolan, oradan da mideme doğru yönelen ılık kanın tadıyla doyduğumu hissediyordum. Her yutkunduğumda boğazımdan akan kanın yumuşaklığı beni mest ediyordu adeta. Duygularımı anlatmak imkansızdı.....

Yavaşça geri çekildiğimde sağ elinde parlak bir şey görmüştüm. Biraz daha dikkat edince bunun bir jilet olduğunu gördüm. Sanırım intihar etmişti ve bana kolay bir kahvaltı hazırlamıştı.

Hızla ayağa kalktım ve binaya doğru yürümeye başlamıştım. Ellerimdeki kanı temizlemek için tuvalete yönelmiştim. Ellerimi ve yüzümü yıkadığımda tuvaletten çıkınca yavaşça okulun içinde yürümeye başlamıştım. Sanırım ilk dersin bitmesine az kalmıştı.

Nedensizce aklım bulanıktı. Karnım doymuş olmasına rağmen doyumsuz hissediyordum. İçimde yaşadığım duyguları tanımlamak hiç bu kadar zor olmamıştı. Her zaman nefret dolu bir varlık olmuştum ben. Melezlere güvenmezdim, anneme bile doğru dürüst güvenmezdim son zamanlarda. O kadar çok karışmıştıki aklım. Sanki nereyi, neyi koklasam kan kokusu alıyordum.

Çantamdan pelerinimi çıkardım, kapşonunu kapattım, ve sakince okuldan çıktım. Diğer dersler umrumda değildi. Okul asla umrumda olmamıştı benim. Daima bir eğlence ve beslenme aracı olarak kullanmıştım okulu. Tam da bu yüzden biraz çevreyi gezmekten zarar gelmezdi herhalde?

Normalde gidebileceğim yerler sadece ev ve okuldu. Annem başka yerlere gitmeme asla izin vermezdi. Ancak kaçtığım zamanlar gezebilirdim etrafı.

Okul melezlerin tabiriyle 'dağın başında' bulunuyordu. Onlar etraf hakkında hep böyle söylerlerdi. Kendi dünyaları daha iyiymiş onlara göre. Heryerde binalar ve lüks evler vardı onların dünyasında. Ama burası tamamen farklıydı. Yerler tamamen kurumuş sapsarı çimlerden oluşuyordu. Burada bir kez bile çiçek açtığını görmemiştim. Onlar sadece insanların dünyasında vardı. Söylediklerine göre insanlar çiçekleri birbirine hediye ediyormuş.

Çok saçma değil miydi sizce de? Neden birbirlerine geçici ve sahte güzellikler vermek istiyorlardı ki?

Yürürken birden duyduğum şarkı ile durdum. İnce bir kadın sesi, şarkı söylüyordu. Ayaklarım beni sesin geldiği yöne doğru götürüyordu. Ama oraya gitmek istemiyordum ki. Bu bölgede yaşayanların yanına gitmem yasaktı. Annem yasaklamıştı bunu bana.

Bir çiftlik evinin önüne geldiğimde durmuştum. Genç ve güzel bir kadın vardı karşımda. Sarı saçları omuzlarını çok hafif geçiyordu. Masmavi gözleri vardı benim aksime. Üzerinde ise diz kapaklarının hemen üzerinde biten pembe bir elbise vardı. Elbisenin belinde ise siyaha yakın kırmızı bir kuşak bağlıydı. Ayaklarında yırtıldı yırtılacak olan bir terlik vardı. Hem evin halinden hemde kadının üzerindekilerden maddi anlamda kötü bir durumda oldukları anlaşılıyordu.

Ama manevi açıdan sanırım benden bile zengindiler. Bunu annesinin sesini duydukça yüzündeki gülümsemesi artan bebekten anlayabilirdiniz.

Daha fazla durmak istemedim. Tam gideceğim sırada arkamdan seslenen kadının ince sesini duyunca koşarak kaçmak istedim oradan.

"Hey. Kimsin sen?" Cevap veremedim. Kafamı gözlerim görünmeyecek kadar aşağıya eğdim ,sakince arkamı döndüm ve kendimce söylendim.

"Hiç kimse. İyi günler dilerim" arkamı dönüp koşmaya başlayacaktım ki kadının yumuşak sesini tekrar duydum.

"Korkma lütfen, hadi gel yanıma." Gitmemeliydim annem duyarsa çok kızardı bana. Kafamı sertçe iki yana salladım ve koşmaya başladım. Bu sefer ne arkamdan seslenen birini ne de kadının yumuşak kokusunu hissediyordum.

Bu şekilde ne kadar koştum bilinmez ama sanırım eve geldiğimde durabilmiştim. Annem bu saatlerde evde olmazdı. O akşamları benden sonra gelirdi. Hızla eve girdim ve odama gittim. Çantamı odanın bir köşesine fırlattıktan sonra kendimi sertçe yatağa attım.

"Merde!'lanet olsun'" Ellerimi saçlarımdan geçirirken fısıldamaya devam ediyordum. Annem onlara bu kadar yaklaştığımı duysa acaba nasıl tepki verirdi. Yaklaşmayı bırakın konuşmuştum onlarla.

Yataktan fırladığım gibi hızlı adımlarla tuvalete gittim. Yüzüme çarptığım soğuk sular sanki bana sıcak olarak geri dönüyor ve beni delirtiyordu.

Kendimi biraz sakinleşmiş hissettiğimde hızla mutfağa indim. Annem bunları nerede saklıyordu. Dolapları, çekmeceleri, buzdolabını ve aklıma gelen heryeri karıştırıyordum. Ama hiçbiryerde yoktu. Daha yeni kahvaltı etmişken bu kadar çabuk acıkmam beni de şaşırtmıştı.

O anda aklıma gelen şeyle hızlıca annemin odasına koştum. Belki ordaki dolaplarda olabilirdi. Açlığım her saniye kendini daha da belli ediyordu. Açtığım her dolabı umutsuzluk ve sinirle kapatıyordum.

Son dolabıda kapattığım sırada birden aldığım yumuşak koku beni adeta yamyama çevirmişti. Hızla kokuyu takip etmeye başladığımda mutfağa yaklaşmak beni şaşırtmıştı.

Belkide daha çok acıktığım için kokusunu net alarak bulmuştum şişelerimi. Ancak mutfağa girdiğimde gördüğüm şey beni şaşkına çevirmişti.

________________________________________

Anlam karmaşası olmaması için bazı şeyleri açıklamak istedim. " " bu şekilde çift tırnak içinde eğik yazılanlar vampirler arası konuşulan dilde söyledikleri. ' ' bu şekilde tek tırnak içinde eğik yazılanlar ise aklından geçenler. " ' ' " bu şekilde çift tırnak içinde tek tırnakla altı çizili yazılanlar ise vampir dilinde konuştuklarının karşılığı.

Mühür || MYGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin