2

2.7K 261 512
                                    

   Tıkıldığım hücrede gezdirdim gözlerimi. Minikti ve soğuk. Duvardaki isimlerde gezindi parmaklarım. Bu hücrenin benden önceki sahipleriydi. Bazılarının isimlerini televizyonda duymuştum. Bazılarıysa toplumun beyinlerini kemiren korkutucu anılar olarak yer ediniyordu hafızamda. İdam mahkûmlarının isimleri bile vardı duvarlarda. Burası bana göre değildi ama bu kimin umrunda. İğrenç sözcükler dolduruyordu koridorları. Çoğu banaydı. Bu koridora yeni gelen, müebbet cezası alan mahkûma güzel sözler sarfediyordu her biri.

-Hadi gel buraya küçük seninle biraz eğlenelim.

  Yavaşça parmaklıkların önüne geldim ama cevaplamadım sorusunu.

-Nefesini duyuyorum ve bu bende öldürme isteği uyandırıyor domuz.

   Güldüm. İnsana dair hiçbir şey kalmayan zihinlerine güldüm. Ne kaybederdim konuşsam?

-Belki beni öldüremeden ölmüş olursun. Hm?

-Güzel gülüyorsun, seni sürtüğüm yapmaktan zevk duyacağım. Seni her fırsatta düzeceğim.

   Beynini bile kullanmayan vahşi bir hayvana benziyordu. Öldürmek ve öldürmek kafasından geçen tek bok buydu.

-Midemi bulandırıyorsun.

   Güldü. Bok gibi sesi kapladı koridoru. Sinirlenen gardıyan parmaklıklara vurdu elindeki sopayla. Kükredi sinirle.

-Sesinizi kesmezseniz beni bu parmaklıklar bile durduramaz.

  Kaldığım yerden devam ettim duvardaki isimleri okumaya. Çoğu ölmüştü ve bazılarıysa daha güvenlikli bir hapishaneye transfer edilmişti. Bir kaç saat rahatsız yatakta oturup konuştum kendimle. Burada delirmemek için bir uğraşa ihtiyacım vardı.

-Parmaklıklar açılıyor hayvanlık yapanı öldürmekten çekinmem doğru yemekhaneye.

   Parmaklıkların kulak tırmalayıcı sesi... Suçlular kendi hücrelerinin önünde dikilmeye başladı ben de uydum onlara. İlk günden gardiyanların gözüne batmak iyi olmazdı.

  Gardiyanlar aramızda gezindi ve yoklama gibisinden bir şeye başladılar. Tükürürcesine söylüyorlardı isimleri. Grup grup yemek yemeye indirdiler. Yemek sırası kesinlikle ölüm gibiydi. Kim bilir kaç katille temas ettim. Azar azar koydukları ve içinde ne olduğunu bilmediğim yemek midemi bulandırıyordu. Ölmemek için yemek yemeliyiz değil mi? Unutun onu bu şeyi yerseniz istemeseniz bile ölürsünüz. Büyük oranda boş bir masaya bıraktım tepsimi. Bırakmamla birlikte yemek adı altinda bize verdikleri şey sallandı. Canlı olduğunu bile düşündüm ama yemek olduğunu... asla.

Gözlerim önümdeki yemekte geziniyordu. Hapishane yemekleri her zaman çok kötüydü galiba. Açlıktan ölmezsem iyi. Karımın yemeklerini özledim. Anlamsız düşüncelerimden sıyrılmamını sağlayan sese odaklandım ardından.

-Hey sen, senin gibi biri neden bu fare çukurunu boyladı?

Yüzümde minik bir gülümseme yer edindi, dolgun dudaklarımı aralayıp pürüzsüz sesimle konuştum. Mütevazı olamayacağım cidden sesim çok güzel

-Dostum, ben suçsuzum. Bana boynuzu takan karımı ve sevgilisini öldürdüm sadece.

Tekrardan iğrenç lapaya döndüm. Karımın yemekleri bundan kat kat iyidi. Oysa karımın yediği son şey bir aptalın bir yerleriydi.

-Ah bu arada, ben Seokjin.

Güldü karşımdaki esmer çocuk. Gözlerimi esmere diktim.

-Karısını öldüren birine göre fazla rahatsız dostum.

Interfectorem || NamjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin