22.BÖLÜM: "BİR AŞK HİKÂYESİ."

En başından başla
                                    

"Hatırladım!" İstemsizce koltukta sıçramıştım.

"Hani Mehmet'i sıkıştırıp dövmüşlerdi, sonra ben de sinirden adama çocuğa atmıştım." Kelimesi kelimesine söylüyor, o anı, gözlerimde yaşatıyordum. "Seni ilk kez orada gördüm."

Sırıtmaya başladın. "Dayak yerken..."

Ciddi olup olmadığını kontrol ettim. Ciddiydin. "Sen ciddi misin?" Diye sordum, kabuk bağlayan hislerle. "Bir insandan dayak yerken etkilenmen..." Bu sefer gülme sırası bendeydi. Ses çıkarmamak için avucumla ağzımı örttüm. Yüzümdeki sıcaklık bakışlarınla kademe kademe yükselmişti.

"Kendin için değil sonuçta arkadaşın için girdin o kavgaya bunu biliyordum. Üstelik sana bakan kızlar yüzünden kimmiş bu adam diye meraklandım. Gözlerimi bir kez sana çevirdim. O an ki hislerimi sana ifade edemem."

"Tabi canım. Mosmor yüzüm, yamulmuş çenem, patlamış kaşım..." İnanılır gibi değildi doğrusu. Bu ilişkide garip olsan ben değildim, buna sevinmedim desem yalan olurdu. "Uğraşma benimle ya." Seninle ölene kadar uğraşabilirdim.

"Hem bana diyorsun ama sen beni ne zaman gördüğünü söylemedin?"

Ah, ben sana sadece hislerimi söylemiştim değil mi?

"Kampüste gördüm seni." O anı, ölsem bile unutmazdım ben. "Küçük, kara bir kedi yavrusunu seviyordun. Önce yüzünü görmedim. Elimde bir şiir kitabı vardı. Hem onu okuyor hem de arada sana bakıyordum." Dikkatin o kadar bendeydi ki, bir an ağzımdan çıkacak her sözcüğün senin vücudundaki bir yere tutunacağını, sende yaşam bulacağını sandım.

Bazen kendimi deli gibi hissetmekten alıkoyamıyordum.

"Devam et, lütfen." Kedi yavrusu gibi sarıldın bana. Bir ninni gibi dinlemek istiyordun beni. Sen bana böyle sarıldığında nasıl hissediyordum biliyor musun? Dünya'nın en güçlü kahramanıymışım, hiçbir sorun beni alt edemeyecekmiş, her şeyin çözümünü bulacakmışçasına özgür ve güçlü.

"Sonra yüzün bana doğru döndü. Ayağa kalktın ve bana doğru yürümeye başladın. Okuduğum şiirin bacakların tökezledi ve birde yere düştü. Onu kaldırmak istedim. Kalkmadı. Okuduğum o şiir seni görmeden önce anlamsızdı, o an itibariyle anlamlandı. Artık seni okuyordum, şiiri değil." Devam ettim, "Kavgada falan değil yani." Kafanı göğsüme vurdun. Bu uyarıyı dikkate alarak daha fazla gülmedim. Zira vahşi yanınla karşılaşmak istemiyordum. Halimden memnundum.

"Uyumak istiyorum."

"Yetmedi mi?"

"Yok, burası çok rahat." Utancını yavaş yavaş aşıyor olman beni çok mutlu ediyordu. Babanın da güvenini az biraz kazanmıştım. "Peki, baban sana bir şey dedi mi ben gittikten sonra?" Bu işte senin parmağının olup olmadığını bilmiyordum. Ki bir tarafım sevgili çiçeğimin duruma el attığını söylüyordu. "Ağabeyim biraz saçmaladı ama babam garip bir şekilde onu savuşturdu." Başını kalbimin oraya yasladın. Nefes alış verişlerimin ne kadar da sıklaştığını sen de hissettin mi?

"Diyorsun ki benim hiçbir şeye karıştığım yok."

"Evet Avukat bey, yok."

"Demek öyle Öğretmen hanım."

"He."

"He?" Bazen öyle tepkiler veriyordun ki nasıl cevap vereceğimi bilemiyordum.

Bazen bir buz gibiydin evrene karşı, bazense utangaç. Yeri geldiğindeyse öyle cesurca davranıyordun ki, gözlerin kararabiliyordu. Dört mevsim bedeninde toplanmıştı.

"Bana kütüphanedeyken bir mektup yazmıştın." Dedim, sessizliğin göğsüne kelimelerden yıldızlar dikerek. Her şeyi sormak istiyordum sana. Bir karıncayı da, bir kelebeği de, gözlerimin sana neden böyle baktığını da, kalbimdeki hisleri de. Senle konuşmak için her şeyi sorabilirdim. "Beni tanımıyormuşsun gibi hissettirdin. Bunu neden yaptın?" Vereceğin cevaba kulak kesildim. "Beni tanımadığını biliyordum," Sesinde kemiksiz bir deri, yığın yığın ruhuma aktı. Bir gök gürültüsü ruhundaki duyguların aynalarından zihnime çarpmıştı.

"Ben de her şeye baştan başlamak istedim."

"Ama olmadı." Diye devam ettirdim.

"Geçmişi unutamazsın."

Hak verdiğini biliyordum bana. Neden göremedim ki seni. "Bana keşke kendini gösterseydin. Keşke, bir kerecik de olsa..." Uzunca nefes aldık ikimizde. Nefeslerimizin arasında keşkeler diziliydi.

"Bazen beklemek gerekir yaşamak için."

"Ve yaşatmak için." Duygularım dudaklarımın ucunda toplandı. Saçlarının kokusunu uzun uzun içime çekerek öptüm seni.

"Yolumuz uzun. Ama yaşamak için güzel bir eşim var. Zaman bize güzel dokunsun olur mu çiçeğim?" Birkaç saniye bekledim. Cevap gelmeyince boynumu hafif bir açıyla eğerek yüzüne baktım. Sen çoktan uyuyakalmıştın. Ne kadar da şanslıydım. Seni uyurken seyredebiliyordum.

Bir yazarın kelimelerine olan aşkı gibiydi seni sevmek. Binlerce güzel iltifatla yaratılmış gibiydi teninin her zerresi. Belki de bir yazar yazıyordu bizi. Bembeyaz gülden yapılma bir Gül Adam, onun sevgilisi Lavinia Kadını yazıyordu. Kitap sayfalarından yapılma bir toprakta yaşıyorduk ikimizde. Göğsümde sen uyuyordun. Bir yazarın gülümsediğini görüyordum.

İkimizi de seyrediyordu.

Ve o masalda, gökteki yıldızlardan avizeler vardı. Hiç bitmeyecek bir dansa başlamıştık.

Yeryüzü seninle tamamlanmış, bir otobüsün içinde sadece senle ben kalmıştık.

Bir masal yazılmıştı... İçinde bir lavinia çiçeği vardı, gökteki yıldızlar ikimize savrulmuştu. Sen ve ben. Sadece. İkimiz.

Ne güzel kelimeydi değil mi ikimiz?

Ne güzel kelimeydi değil mi ikimiz?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*

BÖLÜM SONU.

Ders videosu dinlerken yazmaya çalıştım. Saçmaladıysam kusura bakmayın. Bir ara Gül Adam iki karenin farkı açılımını söylüyordu. gfdgfdgfdfd

Neysem siz beni anlamışko?

Sizi seviyorem.

Çiçeklerimiz efendiciğim buraya;

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin