18.BÖLÜM

2.6K 226 11
                                    


"Gördün mü? Güya seni seven adam şimdi tanımadığın bir kız ile baş başa oturuyor. Bunun nasıl bir açıklaması olabilir?"

Türker, cümlelerini ardı ardına sıralarken kendisini içeriye sokmamak için çaba sarf eden Enis'e kızgın bakışlarını göndermeyi de ihmal etmedi. Tam da istediği manzara karşısındayken ne demeye kapı girişinde olay çıkarmıştı, bir türlü anlam verememişti. Enis, az önce gördüğü kişinin masada olmamasının derin rahatlamasını yaşarken alnında birikmiş boncuk boncuk terleri fark ettirmeden elinin tersi ile sildi.

"Göreceğimizi gördük hadi gidelim artık buradan." Diyerek Çağla ve Türker'in kollarından tutup onları oradan uzaklaştırmaya çalıştığı sırada Çağla sert bir tonda "Siz hangi filmin repliklerini diziyorsunuz bana." Dedi. Kolunu Enis'in elleri arasından kurtarıp bir iki adım geriledi. Bakışlarını Türker'e döndürdüğünde "Bir insanı karalamak bu kadar basit değil mi? Bir insana iftira atmak gözünüzün gördüğü tek bir kare yeter öyle mi? Niye bu kadar şaşırıyorsam." Dedi elleri ile yüzünü sıvazladı. Türker kızın dibine ışık hızı ile gelerek kendisine bakmasını sağladı.

"Biz kimseye iftira falan atmıyoruz. Görünen köy kılavuz istemez. Bak oraya..." dediği sırada işaret parmağını Rüzgâr'ın bulunduğu masaya yönlendirdi. "Bak kim var orada? Yanındakini tanıyor musun? Ben kaç yıllık kuzeni olarak sana söylüyorum. Ben o kızı ilk defa görüyorum. Senin de tanımadığını adım gibi biliyorum. Şimdi karşıma geçmiş bana nutuklar atıyorsun. Ama zaman gerçeklerle yüzleşme vakti. Şimdi git hesabını sor, ona yanındaki kızın kim olduğunu sor. Sen evde perişan halde tek başına otururken o dışarıda ne yapıyormuş sor? Seni gördüğünde hangi yalanları sıralayacağını inan ki ben de merak ediyorum."

Çağla, yüzüne alaycı bir gülümse yerleştirip dudaklarını ısırdı. "O kadar eminsin ki kendinden, o kadar değişmemesin ki... Karşımda yıllar önceki o Türker duruyor, tek bir kare, tek bir söze inanıp her şeyi ateşe veren, yaşanan güzel anların hiç kıymetini bilmeyen o adam hala karşımda dimdik durabiliyor ya, pes doğrusu..."

"Bunun geçmişimizle bir alakası yok." Dedi tepesi atan adam. "Olayları birbirine karıştırma. Çünkü zararlı sen çıkarsın."

"Öyle mi? Bakalım geçmiş..."bakışanlarını intikam istercesine Enis'e çevirdi. " Hangimizi zarara, hangimizi ziyana uğratacak." Dedi ve onlara arkasını dönerek adımlarını Rüzgar'ın oturduğu masaya yönlendirdi. Onun hareketi ile peşine takılan Türker'in kolundan tutan Enis "Gidelim buradan, hiçbir şey beklediğimiz gibi olmayacak." Dedi sesi bir itirafın büyük sırlarını taşır gibiydi. Vicdanı altında ezilen adam bu cümleleri ile adeta son çırpınışlarını gerçekleştiriyordu.

"İnceldiği yerden kopsun Enis, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Rüzgar'ın yanında daha fazla Çağla'yı görmeye tahammül edemiyorum." Dedi ve kolunu silkeleyerek Çağla'nın peşinden gitti. Enis omuzları düşmüş, gözleri kapanmış bir halde başını olumsuz anlamda sağa sola hareket ettirirken dilinde fısıltı halinde yalnızca şu cümle vardı.

"Evet haklısın Türker, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak."

Rüzgâr sabırsızca masada beklerken yanına gelen Çağla, Türker ve Enis'i gördüğünde şaşkınlığa uğradı. Onu nasıl bulmuşlardı? Çağla'nın yanında diğerlerinin ne işi vardı? Öfkesi zirve yapan adam kaşlarını çatarak Çağla'ya baktığında sinirlendiğini hissettirmemek adına ayağa kalkarak "Hoş geldin hayatım." Dedi ve onu kendisine çekerek kollarının altına aldı. Türker'i her zaman bir tehdit olarak görüyordu ve canı bildiği kızın yanında bu ikilinin aldığı nefesten dahi rahatsız oluyordu. Kızın başına sahiplenircesine bir öpücük kondururken Türker yumruklarını iki yanında sıktırdı. Ondaki değişimi hisseden Enis fısıltı halinde "Sakin ol, sakın bir hata yapma." Diye onu ikaz etti.

Geriye Dönüş* TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now