Bölüm Üç - Kabuslar

En başından başla
                                    

"Üzgün ve birazda kızgın, yediremedi bence. Yani bu sefer onun dediği olmadı ya o yüzden, hem sana olması gerektiğinden daha çok düşkündü. Benim ailem on sekiz olunca evden attı resmen, sizin değer ve kültürünüzü çok garipsiyorum." Annem her açıdan mükemmel bir kadındı ve bunun farkındaydı, zamanla "sencil" olan duyguları "bencile" dönüşmüştü.  Uykum tekrar bastırmaya başladığında esnemekten kocaman açılan ağzımı elimle kapayıp sulanan gözlerimi kırpıştırdım. "Orada saat kaç?"

"Akşam suları, sekizi yirmi bir geçiyor. Hadi ama hemen uyuma sana anlatacak çok şeyim var!" Eğer şimdi anlatmaya başlarsa saatlerce susmayacağına kalıbımı basabilirdim ve ben kesinlikle uykuyu çok seviyordum. "Dediğim gibi burada saat üç buçuk Emma! Yarın ikimizin de uygun olduğu bir saatte konuşmaya ne dersin?" Tam dudaklarını aralamış cevap verecekti ki tekrar atladım konuşmaya. "Bende öyle tahmin etmiştim, seni seviyorum iyi ki varsın!" Kamerayı seslice -muah, muah- öpüp hemen aramayı sonlandırdım ve abajürden sızan ışığı kapatıp uykuya kaldığım yerden devam ettim.

•••

Sabahın ilk ışıkları pencereden sızarak usulca tenimde rahatsız edici sıcaklığını yayarak çoğaldı ve iyice uykumdan sıyrılana kadar yalnız bırakmadı. Yatakta dönmeyi bırakıp şöyle bir düşündüm, bugün İstanbul'da altıncı sabaha uyanmıştım ve pek tabi yerleşmiş, mutfak alışverişini yapmış, kafamı iyice toparlamıştım. Sırada bulunduğum çevreyi, şehri tanımak vardı. Komodinin üzerindeki telefonumu alıp google'yi açarak arama motoruna "İstanbul'da gezilecek yerler" yazdım ve karşıma çıkan ilk siteye girdim. O kadar çok seçenek vardı ki bir günde hepsine gitmem mümkün değildi, ama bir yerden de başlamam gerekiyordu ve işte bunun için kalkıp ilk olarak kısa bir duş  aldım. Saçlarımı kurutup banyodan çıktım ve dolabın karşısına geçip rahat edeceğim kot şort, beyaz tişört ve bunlara uygun tonda iç çamaşırı seçip giyindim. Mutfağa inip ayak üstü kahvaltılık bir şeyler atıştırdım ve kahverengi babet ayakkabımın tonlarındaki çantamı omzuma takıp evden ayrıldım.

İlk olarak Ayasofya Müzesine ardından da Topkapı Sarayını gezmiştim ve açıkçası yer yön bilmeyen birisi için oldukça zordu, ama gördüklerim hepsine değerdi. Dış mimariden tutup iç dizaynına, tavandaki desenlere, yazılara kadar hayranlıklar içerisindeydim. Büyülenmiş gibiydiler sanki, yüzyıllarca varlığını koruyan bu yapıtlar ülkenin sembolü haline gelmişti.

Şimdiyse beş yüz elli yıldır ayakta duran Kapalı Çarşıda bir aktar ile bitkisel sabunların özellikleri hakkında konuşuyordum. Açıkçası ilk defa bu kadar çok Türk'ün arasındaydım ve kendi insanlarımdan ne kadar geride kaldığımı fark etmiştim. Bu bir kayıptı.

"O zaman çörek otu ve lavanta sabunundan birer tane alayım." Görevli söylediğim sabunları poşete koyup "Kırk lira abla." dediğinde açıkçası biraz garipsemiştim, benden en az on beş yaş büyük duruyordu. Niye abla demişti ki?

Bu konunun üzerinde durmadan cüzdanımdan çıkardığım parayı uzatıp poşeti alarak etrafıma bakındım, günlerden cumaydı ve bu inanılmaz derecede tarih kokan yer insan kaynıyordu.

Bu kalabalığı hafif bir tebessümle izledim ve tam önüme dönüp kaldığım yerden yürümeye devam edecektim ki gözüme biri takıldı. Siyah gür sakalları yüzünün üçte birini kaplamış, buradan bakınca siyah gözüken ama aslında hangi renk olduğunu bilmediğim çekik gözleri, üzerindeki beyaz tişörtüyle çok tanıdıktı. Biraz düşündüm, sabah kapıyı kilitledikten sonra anahtarı çantama koyup güzelleşmesi için çok emek sarf ettiğim bahçemden çıkmıştım ve tam demir kapıyı kapatacakken evimin karşısına park edilmiş arabanın içindeki adamla göz göze gelişimi anımsadım. Aynı kişiydi, siyah saçlarından tut beyaz tişörtüne kadar tıpatıp aynıydı.
Midemden başlayıp göğsümü yararak boynumun dört bir yanına yayılan sıcaklık bazı şeylerin ters gittiğini açıkça belli ediyordu. Saatlerdir dışarıdaydım ve evimden kilometrelerce uzakta, komşum olduğunu düşünüp içimi rahatlatmaya çalışan düşüncelerimle savaşıyordum. Bu imkansızdı. Hayır, hayır bu imkansız ötesiydi ve o adam komşum falan değildi.

Son Hislerimde Saklı SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin