52. Bölüm

3.7K 132 12
                                    

Başım çaresizce önüme düşerken, o adamla görüşmek isteyen kişinin dedem olmasını umut ediyordum.

Kapı açılma sesinin kulaklarına doluşmasıyla gözlerimi yerden kaldırdım. Kapı hâlâ kapalı gözükürken odada benden başka kimse yoktu.

Duyduğum ayak sesleriyle etrafıma bakındım. Gözlerim sağ tarafımdaki ince holde, bana doğru büyük adımlarla yürüyen adamı bulduğunda, orada bir kapı olduğunu yeni fark ediyordum.

Ortamın loş olmasına rağmen yüzünü seçebiliyordum. Kirli sakallara sahip, koyu kahverengi saçlı, orta boylu bir adamdı.

Adam yanımda gelince, “Merak etmeyin Almira hanım. Buradan kurtulacaksınız. Biraz öne eğilirseniz, önce şu zincirlerden kurtulalım.” dediğinde öne doğru eğildim.

Adam kısa bir süre zincirlerle uğraştıktan sonra zincirleri kollarımdan çıkarmayı başardı.

Adamın uzattığı eli tutup ayağa kalktığımda başımın döndüğünü hissettim.

“Almira hanım, hemen buradan uzaklaşın. Buradan çıkınca sağ taraftaki düz yola kadar koşun. Vaktimiz darlıyor.” dediğinde başımı aşağı yukarı salladım ve “Teşekkür ederim.” dedikten sonra adamın açık bıraktığı kapıya doğru koştum.

Uzun zaman sonra yeniden gün ışığına ve temiz havaya kavuşmuştum. Kapının kenarından dışarıya baktığımda etrafta kimsenin olmadığını gördüm.

Yakalanmamak için dua ederek hızla dışarı çıktım. Tek katlı, metruk binadan uzaklaşmak için sararmış çimenlerin üzerinden olabildiğince hızlı koştum.

Nefes nefese kalmıştım ama kimseye yakalanmada binadan yeterince uzaklaştığım kanısına vardım.

Biraz daha olsun uzaklaşmak isterken, Çarptığım sert gövdeyle geriye doğru sendeledim. Sonrasında hemen toparlandım ve başımı yerden kaldırdım.

Gözlerim bir çift kara gözle buluşunca olduğum yere mıh gibi saplandım. Hızlanan kalp atışlarımın sesi kulaklarımdaydı.

Karşımda duran adamın zaten kara olan gözlerinin rengi sanki mümkünmüş gibi daha da koyulaşmıştı.

Saçları ve sakalları uzamış, birbirine karışmıştı. Alnında ince çizgiler belirmişti ama yine de özünden bir şey kaybetmemişti.

Kalbimde büyük bir patlama meydana gelmişti. Kalbim göğsümü dövercesine hızlı atıyordu.

Hâlâ aynı yürek yakan gözlere sahipti. Kokusu ise bir zift gibi ciğerlerime dolarak beni öldürmeye çalışıyordu.

İçimi yakan bu duygu neydi? Öfke mi yoksa hasret miydi? Düşüncelerimi aklımdan kovdum. Kesinlikle öfkeydi, onu özleyemezdim. Böyle bir şeyi kabul edemezdim.

Aklından neler geçtiğini bilmiyordum ama duymayı çok isterdim. Sonra yeniden kızdım kendime, beni ilgilendirmezdi.

Dudakları yavaşça birbirinden ayrıldı, sonra hemen geri kapandı. Bakışları ise gözlerimden bir an ayrılmıyordu.

Gözlerindeki ifade bana çok tanıdık geliyordu. Bu ifadeyi tanıyordum ama ısrarla görmemeye çalışıyordum.

Dedemlerle ilk karşı karşıya geldiğimizdeki bakışlardı bu. Biraz hasret, biraz da pişmanlık...

Ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum. Boğazımda biriken hıçkırıklarımı yutkunarak içime göndermeye çalıştım.

Görkem hareketsizliğine son vererek bana yaklaştı ve tam önümde durdu. Kokusunu bu kadar yakından solumak ciğerlerimi yakıyordu.

CÜDA Where stories live. Discover now