9.Bölüm

97 55 75
                                    

     Güzel gözlü okuyucularıma,

     İyi okumalar. ')

     "Günaydın."

     Güzel bir güne uyanacağım hayaliyle gözlerimi araladım fakat kargalar bokunu yemeden uyandırılıyorsanız bu pek de mümkün olmayabiliyordu. "Günaydın Elis."

     Bugün hayatımda bir şeylerin değişeceği bir gündü çünkü ben kaydımın dondurulduğu bölümümden vazgeçmiştim. Senelerdir "Asla sağlık okumam." diyen bir kızken tıp yazmam bile bir mucizeydi. İnsanlar puanını harcamak ve harcamamak olarak bakıyordu bu işe, para gibi. İyi bir puan alanın mimar, doktor, mühendis olma zorunluluğu varmış gibi.

     Bir oyun oynanıyordu, hayatlar üzerine. Hayatlarımız üzerine. Kazanan ve kaybeden yoktu, kazanan aynı zamanda kaybetmişti bir nevi.

     İnsanlar gerçekten kendini tanımalıydı, kendini tanımalı ve yapabileceğine inandığı bir şey uğruna çabalamalı. Tüm hayatı boyunca onu mutlu edecek bir meslek olmalıydı. İşte tam da bu yüzden senelerce tıp okumak yerine sınava yeniden hazırlanma kararı almıştım. Aslında pek de hazırlanacağım bir şey yoktu, istediğim bölüm TYT puanıyla alıyordu ve benim kendime güvenim tamdı. 

     Paramedik olmak istiyordum. Sanırım bu hareketli hayatımın bende doğurduğu bir istekti. Evet, sağlık alanını hiç istemeyip kendimi tam ortasında bulmaksa yine benlik bir şeydi. 

     Üzerime beyaz bir tişört, altımaysa kot şortumu geçirip tişörtümü şortumun içine soktuğumda hazır görünüyordum. Saçlarımı ellerimle şekillendirerek merdivenlerden indim. Mutfağa girerek neşeyle herkesi selamladım, bu evdeki çalışanlar fazla iyiydi ve iyi insanlara kötü davranmanın gereği yoktu. 

     Su dolu bidonu aldığım gibi kendimi bahçeye attım ve aşık olduğum çiçeklere doğru adımladım. Güzel kokular beni sarmaladığında memnun olmuş bir şekilde gülümsedim. "Günaydın güzel kızlarım." diyerek onları da selamladım. Son zamanlarda her gün onlarla muhabbet ediyor ve sanki kelimelerimin onlara ulaştığını, sevgimin onları büyüttüğünü düşünüyordum. Sevilmeyen, hayata küsen çiçek açar mı hiç? Sen açmadın...

     Yapraklarında hafif dokunuşlarla parmaklarımı gezdirirken kimisinin bu davranışı kınadığını biliyordum, çiçekleri soldurduğu düşüncesi vardı akıllarında ancak ben bunun tam aksini savunuyordum.

     Fotoğrafımın çekildiğini telefonun sesinden anlamıştım. Kaşlarımı çatarak sese yönlendirdim bakışlarımı. "Günaydın güzellik!" diyen Çağan yılışığından başkası değildi. Karşılık vermeden "Fotoğrafımı sil." dedim. "Gel de sildir." dedi. Uzatmasaydı ne olacaktı sanki? Amacı aşk filmlerindeki sahneler miydi? Ben atlayıp zıpladıkça telefonu kaçıracaktı ve ben ağlarda mı olacaktım? Buna kahkaha atma isteğiyle dolup taşmıştım fakat yalnızca gözlerimi devirmekle yetindim ve çiçeklerimi sulamaya devam ettim.

     Dibime kadar gelip yeni bir göreve hazırlanmamı söylediğinde neden sürekli dibime girme ihtiyacı duyduğunu anlamış değildim, rahatsız ediciydi. İçeriye yönelirken "Bakarız." dedim. İçeriden aldığım sepetle beraber tekrar dışarı yöneldim, hedefim seraydı. Evet, bu koca evin güzel bahçesi yanında bir de serası vardı. Seraya girdiğimde gözüme çarpan ilk şey güzelim domateslerdi, olgunlaşan tüm sebzeleri kopararak sepete yerleştirdim. Tekrar mutfağa döndüğümde bugünlük ortalıkta görünme görevim sona ermişti. 

     Adımı haykıran Çağan'la sinirlerim bozuluyordu. "Sabırsız piçin tekisin." dediğimde beni duyduğunu söyledi, aman ne marifet. 

     "Geçen gün alamadığın dosyayı almaya gidiyorsun." İyi de nereden bulacaktım o dosyayı ben şimdi? Sanki beni duymuş gibi "Bu gece o sokakta toplanacaklar yine, elin boş dönersen yemin ediyorum bu kez seni elimden kimse alamaz Deren. Anlıyor musun? Ne sen ne Elis, benden kurtulamazsınız." dedi ve bir süre bakışları yüzümde dolandı. Uzunca bir süre gözlerimde oyalandı, elini yanağıma koyunca elini ittim ve "Sakın, sakın bir daha bana dokunmaya kalkma! Hayatımdaki kirli ellerini bedenimde istemiyorum." dedim.

FESTİNA LENTE.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin