5.Bölüm

174 89 87
                                    

       Multi: Çağan HAZNEDAROĞLU.

       Patlayan dikişlerimin yerini yenileri alalı üç gün olmuştu, bugün hastaneden çıkacaktım. Elis'in gelmesini bekliyordum. Bana temiz kıyafet getirmek için o herifin evine gitmişti. Fakat gideli üç saat olmuştu ve hâlâ ortalarda gözükmüyordu. Nerede kalmıştı bu kız?

       Tam telefonumu çıkarmış onu arayacaktım ki ekranda yanan ışık ve beni arayan bir adet Elis beklemiyordum, hemen açtım. 

       Ağzımı açmış nerede olduğunu soracaktım ki karşımdaki benden erken davranmış ve konuşmaya başlamıştı. "Bugün kaçacaktın, değil mi? Üstelik yanında bu kızı da götürecektin? Doğru mu tahmin ettim Deren?" 

       Bu Çağan'dı. Elis'in telefonunun onda ne işi vardı Allah aşkına?

       "Elis nerede?" diye sordum, sakin kalmaya çalışarak. "Ona bir şey olsun istemezsin, değil mi?" Ona bir şey yapar mıydı? Yapardı. Buna izin veremezdim, onun tek bir tel saçına zarar gelse dünyayı yakardım. "Ne istiyorsun?" diye sordum açık açık. Çünkü o çıkarları uğruna her şeyi yapabilecek bir adamdı ve benim kaybedecek zamanım yoktu.

       "Evine gel küçük kız." 

       Son sözü buydu. Yüzüme kapanan telefonla saçlarımı çekiştirdim. Onu anlayamıyordum, onu gerçekten anlayamıyordum. İşlerini yaptıracağı milyonlarca insan varken benim bu işi bırakmam ona fazla koymamalıydı. Neydi derdi?

       Oraya dönemezdim. Orası benim için tehlikeden başka bir şey ifade etmiyordu ve bunu bile bile kendimi tehlikenin kollarına atamazdım. Hemen kafamın içinde bir şeyler kurmam gerekiyordu. 

       Kapıyı tıklatıp içeri giren hemşireyle ona baktım. "Hastane çıkışınız yapıldı Deren hanım." dedi, tam çıkacaktı ki onu durdurdum. "Hastane masraflarını kim ödedi?" diye sordum. "İsimsiz biri." diyerek beni düşüncelerimle yalnız bıraktı.

       O günkü kıyafetlerimi üzerime geçirip merdivenlerden çarçabuk indim. Taksiye verebileceğim param yoktu. Motorum da Çağan'ın garajındaydı. Şimdi nasıl gidecektim oraya ben? Yollarda sessizce yürümeye başladım. Akşama yakın eve varabilirdim.

       Aklıma gelen sinsi planıma gülümsedim. Hiç gözüne gözükmeden o eve girip kardeşimi alıp gidecektim. Sandığımdan da kolay olacaktı. 

       Şu isimsiz biri kimdi? Yine Çağan'ın bir oyunudur diye geçirdim içimden. Fazla kafaya takmadan kalabalığın arasına karışıp adımlarımı hızlandırdım. Ne kadar da tıklım tıklım! İkide bir orama burama çarpan hayvanlar, geçmek için izin isteyen insanlar, yol isteyip korna çalan arabalar... Tüm sesler birbirine karışmış iğrenç bir gürültü oluşturmuştu. Bu benim sevdiğim sessizliğe aykırıydı. 

       Nihayet çocukken kaldığım yetimhaneye gelmiştim. Bir süre karşısında dikilip bu eskiyen binayı inceledim. Sahi kaç yıllıktı burası? Etrafa tarihi eser görünümü veriyordu. 

       Kapıdan içeriye adım atmamla güvenliğin yanıma koşturduğunu gördüm. Demek Rıza amca hala burada çalışıyordu. "Hoş geldin Deren kızım, yine çocukları görmeye geldiysen arka bahçedeler. Oyun saatleri." dedi. Burukça gülümsedim. "Teşekkür ederim Rıza amca." diyerek arka bahçeye yönelttim adımlarımı. Ayaklarım beni geri sürüklerken adımlarım yönünden şaşmıyordu.

       Gördüğüm çocuklarla gözlerim çok geçmeden dolmuştu. Bunca çocuğun gülümsemesini seyre dalarken kendi çocuğumun kahkahalarını izleyemeyecektim. "Dile kolay, kalbe zor." dedikleri böyle bir şeydi demek ki. 

FESTİNA LENTE.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin