"Odasından hiç çıkmadı. Sen onu da uyandırıp gel."

Büyükannemin direktifi karşısında "hay hay," dedim gülümseyerek. Bu benzersiz teklife asla "hayır" diyemeyecektim.

Az önce birer ikişer indiğim basamakları bu kez aynı tempoyla çıkıp Jieun'un kapısına dayandım ve kapıyı birkaç kez tıklatarak yavaşça kulpu aşağıya indirip önce kafamı içeriye usulca soktum ve gördüklerim ile birlikte gözlerimi birkaç kez kırptım.

"Jieun, ne yapıyorsun?"

Yere boylu boyunca uzanmış, göğsüne yaslanan Çoko'nun tüylerini okşuyordu.  Siyah bir tayt ve geniş bir gri tişört ile birlikte uzun siyah bir hırka vardı üzerinde. Socket kırmızı çoraplarını ise siyah taytın üzerine çekmişti. Bileğinde kırmızı ayıcıklı bir toka olsa da onunla saçlarını toplamak yerine yere sermeyi tercih etmiş olmalıydı ve en kötüsü kulağındaki kulaklık yüzünden beni duymuyordu.

Ağır adımlarla ona yaklaşıp başucunda durduğumda kirpiklerimin altından onu izlemeye koyuldum. Beni bir an önce fark etmiş olmasına sevinmeliydim.

Kulaklığın tekini kulağından çıkarıp olduğu yerden kalkma zahmeti göstermeden bana bakan Jieun'a "Ne yapıyorsun böyle?" diye sordum.

"Müzik dinliyorum."

Kulaklığı yeniden kulağına takmak istediğinde dizlerimi kırarak yere çöktüm ve kulaklığı elinden çekip kısık bakışlarla bir süre şişen gözaltılarını inceledim.

"Neyin var senin?"

"Yok bir şey," diyerek bakışlarını benden çekip boşluğa odakladığında yere bağdaş kurarak oturdum ve kulaklığın bir ucu hâlâ bendeyken boşta kalan elimi yere sabitleyip diğer kulaklığın diğer ucunu da nazikçe aldım. Bunu yaparken üzerine bir miktar eğilmiş olmamdan kaynaklı, anlık yakınlığımızı gözardı etmeye çalıştım.

"Kahvaltı için bizi bekliyorlar."

Çoko'nun göğsünden boynuna doğru ilerlemesi ile birlikte dikkati dağılan Jieun, ellerini yine tüylü şey üzerinde gezdirmeye başladı.

"Benim iştahım yok, sen sizinkileri bekletme."

"Cidden, canını sıkan şey ne?" diye merakla sorduğumda Jieun bıkkın nefesini dışarı verdi.

"Senin böyle tepemde dikiliyor olman."

"Tüm yakışıklılığımla," diyerek göz kırptım. Gözlerini devirse de dudaklarındaki o minik gülümseyişi yakalamıştım.

"Hadi kahvaltı yapalım, sonra da seni okula bırakayım," dediğimde Jieun dudaklarını ıslatıp Çoko'yu göğsünün üzerinden bacaklarına doğru indirdi ve yerinden doğrulmak istediğinde kolundan tutarak ona yardımcı oldum.

"Senin dersin yok mu?"

"Var ama girmeyeceğim," dediğimde Jieun bir süre yalnızca bakışlarını benimkilere sabitleyip bekledi. Aklından ne geçtiğini anlamak oldukça zordu.

Euphoria ❧ KookUKde žijí příběhy. Začni objevovat