"Bunu konuşacağız."
Taeyong ve Jaehyun yolculuk boyunca bir kelime etmemiş ve bir otele girmişlerdi. Daha doğrusu Jaehyun girmiş ve Taeyong ise onu aldığı kıyafet dolu çantasıyla takip etmişti. Evet, sevgilisiyle tartışması o simli gömleği ve baksırı almasına engel hiç değildi.
Jaehyun otelin kapısını hiçbir şey demeden açmış ve ceketini sıyırıp koltuğa rastgele atmıştı. Taeyong uzun bir nefes verdi. Ne konuşacaksa konuşmasını bekliyordu.
Taeyong onun konuşmasını beklese de Jae olan hiç konuşacak gibi durmuyordu, odanın ortasında elleri cebinde öylece duruyordu.
Taeyong istemsizce düşündü, artık beni arzulamıyor mu?
Büyük olan en sonunda onu biraz düşünmek için yalnız bıraktı ve yatak odasını gezmeye başladı. Ki bu sırada Jaehyun'un açtığı içkinin kokusu gelmişti burnuna.
Taeyong kaşlarını çattı ve onu izlemeye başladı. Alışık olduğu bir görüntü değildi bu, küçük olan kırmızı şarap dolu kadehi elinde çevirip duruyordu. Dudakları çizgi bir şekil almış, gözleri ise Paris şehrinin ışıklarında dolanıyordu.
"Bana neden söylemedin?" dedi Jaehyun sonunda aralarındaki sessizliği bozarken.
"Ne?"
Jaehyun öldürücü derecede bir sakinlikte sordu.
"Bana gazeteci olduğunu neden söylemedin?"
Taeyong'un gözleri Jaehyun'un sırtında gidip geldi. Bir açıklama yapmak için uğraşsa da ağzından çıkan tek şey küçük olanın ismi olmuştu.
"Jae..."
Jaehyun şarabının son yudumunu içmiş ve büyüğe doğru adımlarını atmıştı. Taeyong pişmanlıkla dolup taşarken omuzlarını düşürdüğünde Jaehyun ise ona aynı yüz ifadesi ile bakmaya devam ediyordu.
Jaehyun kadehini bir kenara bırakıp sevgilisinin koyu gözleriyle buluştuğunda Taeyong uzun bir nefes verip dürüst oldu.
"Ben korktum, beni ilk gördüğünde bana ön yargıyla yaklaşırsın, benimle konuşmak istemezsin diye korktum. Aslında korku da değildi, bilmiyorum, hissini anlatamam Jae. Sadece farklıydı, farklı olduğu için anlayamamış ilk defa böyle bir hisse kapılmıştım, sanki öyle demezsem bir daha seni asla bir daha göremeyecekmiş gibi hissetmiştim."
Jaehyun cevap vermeyince Taeyong yumruklarını sıkarken ekledi.
"Ve haklıymışım, yalanım ancak buraya kadar bizi bir tutabilirmiş, öyle değil mi?"
Jaehyun hiçbir şey demediğinde Taeyong kuruyan dudaklarını ıslattı. "Uzatmanın anlamı yok. Bana kızıp bağırabilsin Jae, hemde acımadan. Susmana ve içine atmana gerek yok, öfkeni dışarı çıkarabilirsin. Bana ne kadar kızgın olduğunu gösterebilirsin. Buna alınmam, ya da kalbim kırılmaz."
Taeyong küçük olan cevap vermediği için arkasını döndüğünde Jaehyun'un bileğini tutan eli gitmesine engel olmuştu.
Taeyong küçüğün eline baktığında o sıcak hissetmesine neden olan eli tutmayı; beyaz teninin tenine değişini nasıl sevdiğini ve ona nasıl muhtaç oluşunu düşündü.
JE LEEST
journalist // jaeyong
FanfictieLee Taeyong güzel ve kurnaz bir gazeteci, Jung Jaehyun ise yakışıklı ve ünlü bir şirketin kurucusunun oğluydu. Kader onları bir gün Paris sanat merkezinde birleştirdiğinde ikisinin de hesaba katmadığı bir şey vardı; aşk. ➖love in paris au! ➖side sh...
X Chapter twenty one X
Start bij het begin
