Taeyong öğrendiği bilgilerle dudaklarını dişledi. Eğer Jaemin saklanıyorsa ve bu açığa çıkarsa, bu ailenin sonu olabilir; ve en önemlisi blogda yayınlanırsa çok büyük para getirebilirdi.
Taeyong cips yiyen Yuta'ya döndü.
"Jaehyun'un evine daha çok gitmeliyim, böylelikle belki Na Jaemin'i görme şansım olabilir."
Yuta onayladı. "Fakat gündüz yerine geceyi tercih etmelisin, çünkü bir kusur gündüzün ışığında değil, gecenin karanlığında saklanmayı sever."
Taeyong bunu aklına kazırken Dongyoung safça sordu.
"Nece konuşuyorsunuz siz ya?"
Yuta şaşkın gözüken küçüğü böldü. "Sen anlamazsın."
Dongyoung somurttu. "Niyeymiş?"
Yuta sırıttı. "Tavşanların IQ seviyesi yetmez buna."
Taeyong gözlerini devirdi. Her zamanki hallerine dönmüşlerdi. Taeyong laptopunu kapatıp düz bir ses tonuyla söyledi.
"Birbirinizden hoşlanıyorsanız söyleyin, tamam mı?"
Ve iki genci de salonda yalnız başına bırakmıştı.
Küçük olan kızarırken sesini yükseltti fakat pek etkili olamamıştı. "B-Ben mi bu ayıdan hoşlanacağım?"
Yuta kollarını göğsünde birleştirdi. "Sakın bana aşık olma, tavşan suratlı."
Ve şimdi içerde tek kalan Dongyoung olmuştu.
"Ayı, ayı! Japon ayısı!" Dongyoung umursamaz büyüğün arkasından şirin bir şekilde bağırdı. Fakat biliyordu ki bu ayıya hayrandı, hemde kaba hallerine bile.
Jaehyun siyah deri koltuğunda oturmuş kırmızı şarapını yudumlarken büyük olanla yaşadığı anılarını tazeliyor, tebessüm ediyordu. Bedenlerinin birbirine değişini, bedenlerinin yapboz parçası gibi uymasını, öpüşmekten kızaran kiraz dudaklarını, güzel ince belini ve tutkuyla ışıldayan koyu gözleri.
Kalbi hâlâ hızlı atıyordu.
Fakat yine reddedilmişti. Ama hak ettiğini düşünüyordu, yine hormonlarına yenik düşmüştü. Şarabından bir yudum daha aldığında babasının sesini duydu.
"Yoonoh." dedi babası ikinci ismini söyleyerek. "Konuşmamız gerek."
Jaehyun kadehini bıraktı ve ona bakan babasına döndü.
"Evet baba?"
Babası ceketinden çıkardığı doktor raporunu oğluna verirken uzun bir nefes verdi. Jaehyun ise anlamaz bir şekilde raporu alıp açtığında baştan okumaya başladı.
Hasta adı: Na Jaemin
Rapor:
Yapılan testlere göre hastada kalp damarlarının %81 oranında tıkandığı, ana toplar damarın ise %50 oranında tıkalı olduğunu görülmektedir. Kalp nakli içinse uygun bir donör bulunamadığını ve hastanın bu iki hafta içerisinde bir donör bulunmazsa hayatı tehlikeye girebileceği öngörülmektedir.
Jaehyun kağıdı yavaşça masanın üzerine koyduğunda titreyen sesiyle söyledi.
"Hayatı riske girmeden donör bulabiliriz...bulabiliriz, öyle değil mi?"
Jaehyun tepki vermeyen babasına baktı. Kalbi çarparken yutkundu. Babasının yumruklarını sıktığını gördüğünde ise ayağa kalktı.
"Neden cevap vermiyorsun baba? Onu hiç mi umursamıyorsun! O masum, hatalı olan annem! Bunu sana kaç defa söyleyeceğim!"
Babası sesini yükselten oğlunun kolunu sıkıca tutmuş o da sesini yükseltmişti.
"Hayal dünyasında yaşamayı kes artık! İki senedir aynı hayali kuruyorsun, kardeşin ölüyor anla şunu! Donör yok ve bulunması çok zor!"
Jaehyun sinirle konuştuğunda istemeden yumruklarını sıkmıştı. "İşe yarayacak hiçbir bilgi vermedin, hiç değişmiyorsun!"
Aralarında sessizlik oluştuğunda Jaehyun burnundan soluyordu.
Jung Sangmin dişlerini sıktı.
"Aklını başına topla Yoonoh. Kardeşini asla kurtaramazsın! Fakat ona bir iyilik yapıp onu üç yıldır yattığı hastaneden getirir, burada son dakikalarında yanında olabilirsin, anladın mı?"
Sesi bıçak gibi keskin çıktığında Jaehyun'un istemeden kalbi sızladı. Kardeşinin ölebileceği ihtimalini kabullenmek istemiyordu.
"Ona oğlun gibi bakmayışından nefret ediyorum!" daha fazla dayanamayıp sert adımlarıyla salondan çıktı.
Ve arabasına binip gecenin karanlığında rastgele sürdü.
YOU ARE READING
journalist // jaeyong
FanfictionLee Taeyong güzel ve kurnaz bir gazeteci, Jung Jaehyun ise yakışıklı ve ünlü bir şirketin kurucusunun oğluydu. Kader onları bir gün Paris sanat merkezinde birleştirdiğinde ikisinin de hesaba katmadığı bir şey vardı; aşk. ➖love in paris au! ➖side sh...
