28. Sürpriz

23.3K 1.6K 166
                                    

Önündeki kitaba biraz daha eğilip minik harflerle yazılmış uzun soruyu daha dikkatli okudu. Bu sırada dağılan saçlarını sürekli omzundan geriye itiyordu. İnce tutamlar yerlerinde durmaya pek niyetli değildi ama Naz onları toplamak da istemiyordu. Bu yüzden sinirle oflayıp saçlarını elinde tamamen kıvırdı ve iyiden iyiye gerisine bıraktı.

Teneffüste, koridordaki bir masada oturuyorlardı. Hemen karşısında Baran vardı, o da defterindeki bir notu kontrol ederek açık kitaptaki soruyu çözmeye çalışıyordu. Koridorda gezinenlerin gürültüsüne rağmen dikkat topladıkları an, ikisini de dağıtan şey Naz'ın saçları olmuştu.

Baran bakışlarını kitaptan kaldırıp Naz'a çevirdi. Yüzünde bıkkın bir ifade vardı ve o haline rağmen hala soruya odaklı haldeydi. Baran ise zaten artık bitirmek istediği ders çalışma vaktini sonlandırıp kitabını biraz ileri itti ve arkasındaki duvara yaslandı. Kollarını önünde bağladığında sadece Naz'ın tepkilerini izlemeye başlamıştı.

Sürekli saçlarını geri itiyor ve farkında olmadan oflanıyordu. Kalemi hızlı hızlı hareket ettirirken onun her şeye rağmen soru çözmekten vazgeçmemesi Baran'ı güldürmüştü ve uzunca bir süre, yalnızca onu seyretti. Dakikalar sonra Naz da yorgunlukla boynunu kaldırıp elini ovalamak için ensesine attığında Baran'ın bakışlarıyla karşılaşmıştı.

İlk an irkildi ve gözlerini irice açtı. "Bir şey mi oldu?" diye sorarken yüzüne dokunuyordu. "Niye bakıyorsun?"

Parmaklarını dudaklarına sürtüp gülüşünü gizlerken başını iki yana sallamış ve "Yok bir şey," diye mırıldanmıştı Baran.

Naz önünde açık duran kitabı işaret edip "Kitabın burada," dedi. "Ona bakacaksın."

Baran yavaşça omuzlarını silkti. Hala sırtı duvara yaslı haldeydi ve oturduğu tekerlekli tabureyi sürekli iki yana döndürüp duruyordu. "Canım nereye isterse oraya bakarım."

Kuruyan dudaklarını ıslattıktan sonra burnundan hızlı bir nefes verdi Naz. Kendi kalemini de bırakıp dirseklerini masaya yasladığında avuçları arasında kalan yanakları öne doğru sıkışmıştı. "Sen zaten canın ne istiyorsa hep onu yapıyorsun," derken onun rahatlığına karşı serzenişini dile getirmişti.

İki yana çevirdiği taburede hareket etmeyi kesip ellerini ceplerinden çıkardı ve tıpkı Naz gibi masada öne eğildi Baran. Ona daha yakından bakarken kıpırtıların dolaştığı ela gözlerini seyrediyordu. "E ben sana da yap demiştim."

Her ne kadar konusu açılmasa da Baran, onun babasıyla arasındaki sorunların farkındaydı. Naz'ın doğum gününün üstünden iki ay geçmişti ve bu zaman içinde ne olduysa, o her şeyi içine atmaya başlamıştı. Çoğunlukla gülüyor, sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu ama Baran onu yalnız gördüğü her an saklanmış bir hüzünle yakaladığı için gerçeklerin farkındaydı. Bir süredir Naz'ın aklını karıştıran bir şeyler vardı.

"Ne demiştin?" diye mırıltıyla sordu Naz. Gözleri dalgındı, sonra olduğu yeri henüz algılıyormuş gibi bakışlarını netleştirip Baran'a döndü. Onun söylediği şeyi hatırlıyor olsa da istemekten çekindiği için tekrar sormak zorunda hissetmişti kendini. Yanında olduğunu bilmeyi, aynı zamanda duymayı da seviyordu.

Baran "Eğer aklın karışır gibi olursa," derken kelimeleri yavaş yavaş ifade etti. "Düşünmekten kurtulamaz hale gelirsen... Seni dinleyecek ve anlayacak birisine ihtiyaç duyduğun an, hemen beni ara demiştim."

Naz dudaklarını hafifçe kıvırıp ufak bir tebessüm ettiğinde "Sonra?" diye sormuştu.

Gözlerini yavaş yavaş kırparken alt dudağını ısırdı ve hemen ardından serbest bıraktı. Önündeki kitabın köşesini kıvırırken gözlerini masada kısaca gezdirmekten çabucak vazgeçip bakışlarını Naz'a çevirmişti Baran. "Sonra ben sana canının ne istediğini söyleyeceğim."

AFWhere stories live. Discover now