İsyan'ın Efendileri

6.1K 608 343
                                    

Farklı devletler , farklı milletler, farklı ırkalar, farklı kılanlar. Dünyanın her bir tarafından tutsak edilmiş yüzlerce insan düşünün. Bazıları ile hayatının her günü yüz yüze geliyorsun. Sabah ve akşam, uyumadan önce ya da uyanır uyanmaz. Onları ağlarken görürsün. Gülerken yada sinirli hallerini. Sana dışarda yarım bıraktıkları hayatlarını anlatırlar.

Çoğunun çocukları ve aileleri vardır. Çoğunun yanlızca sevgilisi ya da bir arkadaşı. Bazıları ise sadece kimsesizdir. Bu o kadar faklı bir durum ki, insana hayatı sorgulatıyordu. Ya da belki insana hayatı unutturuyordu.

"Evet! Sonuna kadar seninleyiz!"

"Onlara günlerini gösterelim Esir!"
En önemlisi neydi biliyor musunuz? Hiç beklemediğiniz bir an da , asla beklemediğiniz bir durumda size bahşedilen bir güç ile kendinizi bir Tanrı kadar güçlü hissetmenizdi. Ellerinde sivri kazıklar ve ölümcül aletlerle yüzlerce kana susamış insan kendini senin emirlerine adıyorsa, hayatının tamamen değiştiği nokta da durduğunu fark etmen gerekiyordur.

Kalbim göğüs kafesimin ardından hızlı hızlı çarpıyordu. Titreyen parmaklarıma rağmen yere eğilip ayaklarım dibindeki demir sopayı aldım. Pürüssüz yüzeyine bulaşmış kan yapış yapış bir hal almıştı. Gözlerime düşen saçlarım ardından sopayı avucumun içinde sıktım ve doğruldum. Bugün eğer bir şeyler değiştirme fırsatımız varsa bunu sonuna kadar kullanacaktık. Sopayı hırsla tuttum ve havaya kaldırıp bütün kadınları selâmladım. Ellerindeki aletleri havaya kaldıran kadınlar delirmiş gibi çığlık atıyor ve bağırıyorlardı. Savaş çanları çoktan çalmaya başlamıştı. Yeterince ölüm  görmüştük. Yeterince acı çekmiştik. Devletin unuttuğu bu taş yığınında artık bir şeyler değişmeliydi.

Arkamı dönüp hala yerde duran Mary ve diğerlerine baktım. Gardiyanların gözlerindeki korku beni asla yumuşatmamıştı. Aksine daha fazlasını istiyordum. Zihnimde o an çok şey canlandı. Gardiyanlardan korkalım ve her emirlerine sonuna kadar uyalım diye günlerce aç ve susuz kaldığımız günler geldi aklıma. Yaşlı olanlar açlığa ve susuzluğa dayanamamıştı.

Bir bir gözlerini kapatmışlardı. Gardiyanlar acımadan cansız bedenlerine bakıp gülmüşlerdi. Sonra bizi çırıl çıplak soyup hücrelere kapattıkları anı hatırladım. Soğuk hücrede örtüsüz bir yatak ve bir tuvalet dışında hiç bir şey yoktu. Günlerce karanlıkta fareler arasında kalırdınız. O zaman düşünücek çok şeyiniz olsa da asıl aklınızı meşkul eden şey yanlızca korku olurdu. Aç fareler çıplak bedeninizi ısırırdı. Farelerden korunmak için bazen günlerce o karanlık hücrede uyumamak için savaşırdınız. Çünkü soğuk yerde uyursanız çabuk çabuk kendinize gelemezdiniz ve bu sayede aç fareler etinizden büyük parçalar kopartıp karınlarını doyurabilirdi.

Gardiyanlara tiksinir bir şekilde baktım. Her şeyi hak ediyorlardı.

"Miranda! Bir çok gardiyan ellerinde silahlarla doğu kanadına geliyor."

Kapıdan koşarak giren küçük kadının verdiği bilgi ile Miranda bana döndü. Tekrar etrafıma  baktım. Kadınlar hala hırslı ve nefretle doluydular ama bir yandan da korkuyorlardı.

"Kadınlar! Doğu kapısındaki bütün hücre kapılarını kilitleyin ve burda toplanın!"

Kadınlar sanki benim emrim asla red edilemez bir istekmiş gibi acele ile kapıdan çıktıklarında geriye kalan diğer kadınlara döndüm.

KAM+18 (Tamamlandı) Where stories live. Discover now