14.BÖLÜM"Yalan Söyledim..."

Start from the beginning
                                    

Sokağı yarıladığımda birinin dirseğimi tutup geri çekiştirmesiyle bavulumda elimden düştü.

"Nereye gittiğini sanıyorsun sen?"

Parmakları dirseğimi kavrarken önce eline sonra sarsılmaz yüzüne baktım. Sertçe kendimi geriye çektiğimde benden bunu beklemeyen bakışları havada kalan eline çevrildi.

"Eve," dedim kesin bir dille.

Sol kaşı yukarı kalkarken elini indirip bana baktı. "Evdeydin zaten." Dalga geçiyor olmalı benimle.

Sinirle burnumdan nefes verip güldüm bir an için. "Kendi evime." Öyle demiştin. Ne çabuk unuttun.

Yüz kasları gerilirken kafasını iki yana salladı. "Saçmalama, bu saatte bir yere gidemezsin."

"Senden izin almıyorum." diye mırıldanıp bavulun kulpunu kavrayıp arkamı döndüm. Daha adımı atmadan önüme dikildi bedeni. "Gece gece bir yere gidemezsin, hadi eve dönelim. Sabaha nereye istersen gidersin." Gözlerim göğsünden ayrılmazken sakin çıkmasına dikkat ettiği tonlamasının beni yumuşatmaması için gözlerimi bir kaç saniyeliğine kapatıp derin bir nefes aldım.

Uzanıp bavulumu alacakken geri çekip bacaklarımın arkasına sakladım. "Ben şimdi gitmek istiyorum!" dedim her harfin üzerine basarak. Yalvarırım durdurma beni!

Nihayet bakışlarım kararan gözlerini buldu. Kaşları çatılırken sinirle soluyan nefesi yüzüme çarpıyordu. "Çocuklaşma da, yürü!" Soğuk çıkan ses tonu üşüyen bedenimi yeniden titretti.

"Seni o çocuktan kurtarıyorum işte. Evine dön!" diye sesimi yükselttim. Çünkü görüş açım bulanıklaşıyordu kalırsam, gidemezdim.

"Bak..." deyip sertçe sakallarını sıvazladı. Benim bugün dokumak istediğim sakalları... Parmak uçlarım sızladı.
Sakin kalmaya çalışsa da dakikalar öncesindeki sinirinin közü alevlenmek için bekliyor ve onu zorladığını biliyordum. Yinede umurumda değil sinirlenmesi. "Sabrımı tüketiyorsun, yapma. Hadi uğraştırma beni, eve dönelim. Söz sabah nereye istersen seni bırakacağım." Üzerime doğru küçük bir adım attı ve sonra ekledi. "Söz diyorum."

Boş sokakta kısık çıkmasına rağmen sesim yankılandı. Hızla başımı iki yana sallayıp, "Olmaz, orası benim evim değil. Kendi evime gideceğim." diye direttim çocuk gibi.

Göz bebekleri yüzümde uzun uzun oyalanmasına rağmen kaçırmam gereken bakışlarım sabit durup meydan okudu. Sinirlenmişti. "Aptal! Senin bir evin mi var? Olmayan bir yere mi gitmek istiyorsun?" dediğinde öyle yumuşak söylemesine rağmen ses tonu kulaklarımı tırmaladı. Dudaklarım bir şeyler söylemek, kızmak için aralansa da cümlenin ağırlığı dilime çöktü. Kalbim kasıldı. "Aç şu gözlerini, ağlayıp sızlanmaktan başka bir şey bilmiyorsun. Pembe rüyandan uyan artık. Bir evin yok senin." diye sertçe sözlerine devam ettirirken boğazıma koca bir yumru oturdu. "Baban yok!" Nefesim kesildi. Ne diyordu o? "Kimsen yok!"

Kaşlarım çatılırken, bir kaç adım gerileyip, 'Ben kimsesiz değilim, evim var, babam var,' diye bağırdım fakat hiç biri sözcüklere dolduramayacak kadar hafif anlaşılacak değildi. İçimi yakıp kavurdu.

Yalan söylüyor!

Neden bana bunu yapıyor?

Sertçe yutkunup kitlenmiş gözlerimi bir saniye bile yüzünden çekmediğim ifadesine onaylamaz bakışlar attım. Başımı iki yana sallarken, "Canımı acıtıyorsun," dedim fısıltıyla. Duydu mu ondan da emin değildim. Ruhum çekiliyor sanki.

"Acısın!" dedi ve bir kez daha canım yandı. "Ancak kendine öyle gelirsin. Canın yanmalı."

Hayır bu benim tanıdığım Onur değil! O sinirlenir yine ardından konuşur. Ben öyle biliyorum yada yine kendimi kandırıyorum. Tüm bunları Önderle görüştüm diye mi yapıyor? Bu yüzden mi canımı yakan cümleleri sarf ediyor?

TEK NEFESTE AŞK Where stories live. Discover now