ÖZEL BÖLÜM.

7.5K 445 241
                                    


"Altı" diye fısıldadı. Elimdeki kemeri yere attım. Aynı anda bu aklımı başımdan alan rahatlayışımın tadını çıkarıyordum. Ah bu güzel adam... Bedeninin her noktasını öpmek istiyordum. Ona doğru uzanıp kollarımı ona sardım. 
"Hayır,bırak beni" deyip beni kendinden uzaklaştırmak için kollarımın arasında çırpındı. Vahşi bakışlarını bana çevirdi. 
"Bana sakın dokuma" diye tısladı. Yüzü gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Burnu akıyordu ve saçları güzel yüzünün etrafını saran göz kamaştırıcı bir bulut gibiydi. Hiç bu kadar müthiş görünmemişti. 
Kızmıştı. Hemde çok fena. Pekâlâ. Böyle olacağını tahmin etmemiştim. Genelde itaatkarlarıma böyle davrandıktan sonra onları sarıp acılarının geçmesini beklerdim. Ona biraz zaman tanımalıydım. 
Öfkeli bir şekilde gözyaşlarını ellerinin tersiyle sildi ve alev alev yanan bakışlarını bana çevirdi. 
"Hoşuna giden bu mu? Benim bu halim?" Üzerindeki bornozun kollarıyla burnunu sildi. Şaşkın ve kafam karışmış bir şekilde aciz tekisine bakakalmıştım. Ağlamasını anlıyordum ama ya öfkesi? Kafam almıyordu. Neden güvenli kelimeleri kullanmamıştı? Neden durmamı istememişti? O, cezayı hak etmişti: Benden kaçmıştı; bana gözlerini devirmişti. 
Şu an hissettiğim tüm zevk yok olmuştu. Buharlaşıp gitmişti. Çünkü karşımdaki koyulasmış güzel yeşil gözlerde acının verdiği öfkeyi görebiliyordum. 
Siktir! 
Ben ne yapmıştım? 
Az önce olanlar kafamda netleşiyordu. Şu an bir yamacın ucundaydım. Karanlık,büyük bir boşluğun kenarında. Çaresizce ona baktım. 
"Sen bombok orospu çocuğunun tekisin." 
Ciğerlerim işlevini yitirmişti. 
"Harry," diye fısıldadım. Durmasını istiyordum. Ona sarılmak ve acısının.dinmesini sağlayabilmek istiyordum. Kollarımda ağlamasını istiyordum. 
"Sakın bana Harry deme! Kendi pisliğini kendin halletmek zorundasın Tomlinson!" diye bağırdı ve kapıyı çarparak odadan çıktı. Kelimeleri hala kulaklarımda yankılanıyordu. Şu zamana kadar kimse kapıyı çarpıp bu odadan çıkamamıştı. Bu nasıl mümkün olabilir?! Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Tepkisine anlam vermeye çalışıyordum. Kendi tepkime de... Onun öylece gitmesine nasıl izin vermiştim? Kızgın değildim. Ben... ben ne hissediyordum? 
Kemeri almak için eğildim ve ait olduğu yere astım. Az önce Harry'yle yaşadığım; şüphesiz hayatımda yaşadığım en tatmin edici anlardan biriydi. Daha hafif,rahatlamış ve aramızdaki tüm engeller kalkmış gibi hissediyordum. Artık beni tanıdığına göre o lanet kontratı konuşabilirdik. 
Peki neden böyle huzursuz hissediyordum?

Tepkisi... O kırılmış,öfkelenmiş suratı aklıma gelmişti. Tuhaftı. İtaatkarlarımı ağlarken görmeye alışkındım ama Harry neden böyle hissettiriyordu? 

Çömeldim. Başım duvara yaslı,kollarım dizlerime sarılıydı. Ağlamasına izin vermeliydim. Böylece acısı geçecekti. 
Ona zaman tanı ve sonra gidip acısını iyilestir. 
Güvenli kelimeyi kullanmamıştı. Bunu  o istedi. Yine her zamanki merakıyla nasıl olduğunu görmek istedi. 
'Sen gerçekten bombok orospu çocuğunun tekisin.' 
Evet,Harry. Öyleyim ve bunu artık sende biliyorsun.. Artık yolumuza devam edebiliriz. 
Düşüncelerim beni rahatlatmıyordu. Rahatsızlık hissinin az önceki zevkin üstünü örttüğünü  hissediyordum. Koyu gözleri öfkeyle parlıyordu. Sanki gözlerinde ona, benim güzel olduğuma inandıran perdeyi kaldırıp nasıl bir canavar olduğumu görmesini sağlamıştım. 
Gözlerimi bir kez daha kapadım. O güzel gözlerinden çıkan kırgın bakışları gözlerimin önüne geliyordu. 
Nasıl bir aptaldım ben? 
Ona yeniden güven vermeliydim. Bunun için çok erkendi! 
Ayağa kalktım. Harry'yle yüzleşmeliydim. Ona sarılmalıydım. Bunu atlatacaktık. 
Neredeydi acaba?
Siktir
Panik aniden bedenime dolmaya başlamıştı. Gitmiş miydi? Hayır! Hayır! Harry bunu yapmazdı. Bir veda etmeden gitmezdi. Odadan koşarcasına çıkıp yatak odama gittim. Yatakta değildi. Lanet olsun! Kendi odasında olmalıydı. Merdivenleri üçer üçer çıkarak odasına gittim. Kapısının önüne gelince rahatlamayla doldum. Tatlı hıçkırıklarını duyabiliyordum. Rahatlamanın verdiği hisle alnımı kapıya yasladım. 
Lanet olsun. 
Onun beni terk ettiği düşüncesinin benim için nasıl korkunç bir şey olduğunun şimdi farkına varıyordum. 
Neyseki onun ihtiyacı olan tek şey ağlamaktı. Sakinleşmek için banyoya gidip krem,advil ve bir bardak su alıp yeniden odasına gittim. Hala karanlıktı. Her ne kadar güneş doğmak üzere olsa da odadaki güzel adamı bulmam bir kaç saniyemi almıştı. Sessizce ağladığını duymak kötü hissetmeme sebep oluyordu.  Acısının sesini duymak kalbimi delip geçiyordu. 
Anlayamıyordum.  Hiçbir itaatkarım beni böyle etkilemezdi. Harry de farklı olan neydi?
Kremi suyu ve advili bıraktım ve yatağın örtüsünü kaldırıp yatakta yanına yattım. Neden lanet olası bir çaresizlik içinde gibiydim? Ona uzandım ve tepki olarak bedeni kaskatı kesildi. Sanki vücudu çığlık çığlığa 'dokunma!' diye bağırıyordu. 
"Şşşş" diye fısıldadım. "Bana direnme,Harry. Lütfen." 
Rahatladığını hissettim. Bu da onu kollarıma çekme ve müthiş kokan saçlarına yüzümü gömebilme fırsatımdı. Her zamanki gibi arındırıcı bir kokusu vardı. Boynunu öptüm.
"Benden nefret etme." diye yalvardım. Hiçbir şey söylemedi. Ağlaması küçük iç çekişlere dönmüştü. Sonra tamamen sessizleşti. Uykuya dalmış olmalıydı. Hareket edip onu rahatsız etmek istemedim. Gün ışımış hatta güneş çıkmıştı. Hatta daha da aydınlanıyordu. Biz hala aynı sessizlikten yatıyorduk. Hareket etti ve uymadigini anladım. 
"Sana biraz krem ve advil getirdim." 
Yüzünü yüzüme çevirebilmek için kollarımda yavaşça döndü. Acıyla renklenmiş koyu gözleri benimkilere odaklandı. Elini uzatıp yanağımı okşadı. Parmakları çenemi takip etti,henüz çıkan sakallarımın üstünde dolaştırdı. Dokunuşunu hissedebilmek için gözlerimi kapadım. 
"Özür dilerim," diye fısıldadı. 
Yumuşak bir sesle söylediği sözler beni hem şaşırtmış,hemde kafamı karıştırmıştı. Benden özür mü diliyordu? 
"Neden?" 
"Söylediklerim için." 
Rahatlama hissi tüm hücrelerime yayıldı. Beni affediyordu. 
"Bana bilmediğim bir şey söylemedin." ve yıllar sonra ilk defa kendimi özür dilerken bulmuştum. "Canını yaptığım için özür dilerim." 
Neredeyse umursamaz bir tavırla, "Kendim istedim." dedi. 
İyiydik. Tehlike geçmişti. İyi olabilirdik. 
Yutkundu. 
"Olmamı istediğin şeyleri olabileceğimi sanmıyorum." dedi.
Söylediği tek bir cümle ile dünya durmuştu. 
Lanet olsun! 
Tehlikeyi atlatmamıştık. Atlatmanın yakınında bile değildik. 
"Sen tam olarak olmanı istediğim şeysin." 
Kaşlarını çattı. Burnunun üstündeki küçük v yine oradaydı. 
"Anlamıyorum," dedi. "İtaat etmiyorum ve bundan kesinlikle emin olabilirsin ki,az önce yaptığın şeyi bana yapmana bir daha asla izin vermeyeceğim. İhtiyacın olan buydu. Bunu sen söyledin." 
Ve işte...
Yaptığı son vuruş buydu. 
Gozlerimi kapattım. Ona bakmaya dayanamıyordum. Bensiz daha iyi olacaktı. O çok genç,kusursuz ve çok masumdu. Onu özgür bırakmalıydım. Kendi yoluna gitmesine izin vermeliydim. 
"Haklısın. Gitmene izin vermem gerek,senin için iyi değilim." 
"Gitmek istemiyorum" diye fısıldadı ve yüzümü okşamaya devam etti. Teması canımı yakıyordu. Gözleri yaşlarla dolmuş,uzun siyah kirpikleri ıslanmıştı. 
"Bende gitmeni istemiyorum," dedim. Çünkü gerçek buydu. Yaşlar yanaklarından aşağı akmaya başladı. Parmagimla yavaşça sildim. Kelimeler kontrolsüzce ağzımdan çıkmıştı. 
"Seninle tanıştığımdan beri hayata dönmüş gibi hissediyorum." 
Başparmağımı alt dudağında dolaştırdım. Onu opmek istiyordum. Öpüp bu yaşananları unutmasını sağlamak. 
"Bende." dedi. "Ben sana aşık oldum,Louis." 
Dünya yeniden durdu. 
Olamaz. Bana o şeyi hissediyor olamaz. 
Sanki o kelimelerle beni bogmustu. Ciğerlerim havaya muhtaç kalmıştı. 
"Hayır" dedim.  "Bana aşık olamazsın,Harry. Bu çok yanlış" 
Ona anlatmalıydım. Benim gibi bir canavara aşık olamazdı. 
Ve o an beynimde şimşekler çaktı. 
Bu her şeyin bittigi andı. Ona istediğini veremezdim. İstediği şey olamazdım. Bitmesi gerekiyordu. Hiç başlamamalıydık. 
"Yanlış mı? Neden?"
"Kendine bir bak,ben seni mutlu edemem." 
"Ama ediyorsun"
"Şu an değil. Yapmayı istediğim şeyi yaparken değil" 
Gözlerini kırpıştırdı. Kocaman,kırgın bakışları beni dikkatle izliyordu. 
"Bunu asla aşamayacağız,değil mi?"
Cevap vermedim. 
Sanki acı çekiyormuş gibi gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Açtığında bakışları daha sert ve kararlıydı. 
"O zaman... gitsem iyi olacak" diye mırıldandı ve ayağa kalktı. 
Şimdi mi? Hayır,hayır. Şimdi gidemezdi. 
"Hayır,gitme" 
Boşluğa düşüyordum. Her saniye daha derine. Onun gidişi hayatımdaki en büyük hata olacakmış gibi hissediyordum. Benim hatamdı ama eğer bana o şeyi hissediyorsa gitmeliydi. 
"Kalmamın bir anlamı yok," dedi. Sesi çok üzgün çıkıyordu. Yataktan kalktı. Tanrım gerçekten gidiyordu. Bende onunla beraber yataktan kalktım ama soğuk bakışları beni durdurdu. Benim Harry'm değildi. 
"Giyeceğim ve biraz mahremiyet rica ediyorum" deyip odadan çıktı. Bir kez daha oylece bırakıp gitmişti. Kaybolmuştum. 
Beni seviyor muydu? Hayır hayır hayır. O iğrenç sözcüğü aklımdan bile zor tekrarlıyordum. 
Tomlinson! Seni sikik beyinli! Onun gibi biri zaten tehlike değil midir? Onun kadar iyi,cesur ve... masum...
Ciğerimde bir delik açılmış gibi hissediyordum. Tanrım neden bu kadar acı çekiyordum? 
Bir şeyler giymek için odaya gittim. Duş alıyordu. Siyah bir kot ve siyah bir tişört giyip oturma odasına gittim. 
Piyanoya oturup keder dolu bir parça çalmayı düşündüm ama tek yaptığım oylece durmaktı. 
Bomboş hissediyordum. 
Yaptığım seçim dogruydu. Gitmesine izin vermeliydim. 
Başımı kaldırınca odanın girişinde olduğunu gördüm. Beni yok sayarak çantasından Mac'ini,Blackberry'sini ve arabanın anahtarını çıkarıp kahvaltı  barının üstüne dizdi. Sonra arkasına döndü. Bu bakışı iyi tanıyordum. 
"Tris'in kaplumbağam karşılığında aldığı paraya ihtiyacım var." 
"Harry onları istemiyorum. Onlar senin"
"Ben onları her şeye göz yumarak kabul ettim ve.şimdi onları istemiyorum" 
"Harry lütfen al onları" 
"Bana seni hatırlatacak hiçbir şey istemiyorum,Louis. Tek istediğim,Tris'in kaplumbağam için aldığı para." 
Beni unutmak istiyordu... Siktir! 
Acı kandolaşımıma sızıyordu. 
"Beni incitmeye mi çalışıyorsun?"
"Hayır,seni incitmeye çalışmıyorum. Ben kendimi korumaya çalışıyorum." 
"Harry o şeyleri istemiyorum. Lütfen al onları." 
"Louis,kavga etmek istemiyorum. Lütfen. Tek istediğim o lanet olası para." 
Kahrolası parayı istiyorsa,o kahrolası parayı ona verecektim. Çalışma odama gidip çek defterini çıkardım ve Tris'in aldığı paranın iki katını yazdım.
Sonra Tris'i arayıp, "Tris,Bay Styles'ı evine götürür müsün?" dedim. 
"Elbette,efendim" 
Geri döndüğümde hala olduğu yerde duruyordu. 
"Tris iyi bir fiyat almış. Sorabilirsin" deyip ceki içine koydugum zarfı ona uzattım. "Tris seni eve götürecek." 
"Gerek yok,kendim gidebilirim."
"Her dönemeçte bana karşı mı koyacaksın?"
"Neden yıllardır sürmüş bir alışkanlığı değiştireyim ki?"
İşte buydu. O bunun için yaratılmamıştı. Benimle aynı hayat tarzında yaşayamazdı. Derinlerde bir yerlerde bunun hep farkındaydım. Sikik bir aptaldım. 
"Lütfen,Harry. Tris'in seni götürmesine izin ver." 
"Ben arabayı getireyim,Bay Styles" dedi Tris ve bizi yeniden yalnız bıraktı. 
Harry ile yeniden göz göze geldik. Nefesimi tuttum. Gerçekten gidiyordu. 
Onu göreceğim son zaman bu olacaktı. 
O kadar üzgün görünüyordu ki... Bu yaralı bakışa benim neden olduğumu bilmek içimi parçalıyordu. Ona doğru bir adım attım. Ona son bir kez sarılmak istiyordum. Kalması için yalvarmak...
Ve geriye.doğru bir adım atarak beni bir kez daha milyon parçaya ayırdı. Olduğum yerde kaldım. Beni istemiyordu. Benden nefret ediyordu..
"Gitmeni istemiyorum" dedim bir kez daha. 
"Kalamam. Ne istediğimi biliyorum ve bunu bana sen veremezsin. Bende senin ihtiyaçlarına karşılık veremem." 
Ah,lütfen Harry... Lütfen sana son bir kez sarılmama izin ver. Kollarımda seni hissetmeme izin ver. 
Ona doğru bir adım daha attım. Bu sefer de elini havaya kaldırdı. 
"Lütfen. Bunu yapamam." 
Sırt çantasını ve valizini alıp koridorda yürüdü. Peşinden ne yapacağımı bilemez ve çaresiz bir şekilde gittim. 
Asansörün düğmesine bastım. Gözlerimi ondan alamıyordum. O periye benzeyen yüzünü,dudaklarını,kirpiklerini kırpıştırmasına bakıyordum. O güzel yüzünün her detayını ezberlemeye çalışıyordum. 
Artık akıllı küçük şakalar yoktu. Kendini beğenmiş yorumlar ve düşünülmüş cümleler yoktu. 
Asansörün kapilari açılınca direk içeri girip yüzüme baktı. Sadece bir saniyeligine taktığı maskesi düştü ve onun güzel gözlerinde kendi acımın yansımasını gördüm. 
Hayır,Harry... Gitme...
"Hoşçakal,Louis." 
"Hoşçakal,Harry" diyebildim ve kapılar kapandı. 
Gitmişti. 
Yere yavaşça çökerken başımı ellerimin arasına aldım. Boşluk şimdi çok daha geniş,karanlık ve daha acı vericiydi. Baş edemezdim. 
Asla baş edemeyecektim. 
Tomlinson... Sen ne yaptın?

Fifty Shades of Tomlinson || LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin