|24|

1.2K 98 39
                                    

Psikoloğun odasına girip koltuğa oturdum.

"Hoş geldin Akşın. Nasılsın?"

"İyiyim, teşekkürler. Siz?"

"Ben de iyiyim. Dün gece gördüğün rüyaları anlatır mısın?"

"Dün gece bir şey görmedim çünkü uyumadım."

"Neden?"

"Sürekli uyanmaktansa hiç uyumamayı tercih ettim."

"Hiç uyumayarak bunu atlatamazsın biliyorsun değil mi?" Derin bir nefes aldım.

"Biliyorum. Ama hoşuma gitmiyor."

"Emin ol kimsenin hoşuna gitmezdi sürekli kâbuslarla uykusunun bölünmesi. Seni tedavi edebilmemiz için uyuman gerek."

"Tamam."

"Bir de başucuna bir defter koymanı istiyorum. Uykun bölündüğünde ya da sabah uyandığında deftere gece gördüğün rüyaları yaz ve buraya geldiğinde yanında getir."

"Olur, yaparım."

"Harika. Şimdi eve gidip dinlenmelisin bence."

"Teşekkür ederim. İyi günler." Odadan çıktığımda Tom beni bekliyordu. Yanına gittim.

"Beklemene gerek yoktu." Söylediklerimi duymamış gibi farklı bir şey sordu.

"Nasıl geçti?"

"Dün olduğu gibi."

"Gidelim mi?"

"Sen gidebilirsin eve kadar yürümeyi planlıyorum."

"Ben de seninle yürürüm."

"Yalnız yürümek istiyorum."

"Akşın neden bana soğuk davranıyorsun?" Çünkü senin sevdiğin biri var ve bu ben değilim Tom. Senin mutlu olmanı istiyorum. Sana sıcak davranırsam dayanamam.

"Soğuk davranmıyorum. Her zamanki gibi davranıyorum."

"Bundan emin misin?" Gözlerimin içine baktı.

"Evet." dedim gözlerimi kaçırırken. O ise hâlâ bana bakıyordu.

"Peki. Gidiyorum ben." Dışarı çıkıp arabasına bindi ve gitti. Ben de arkasından çıktım.

Tekrar kapının önündeki merdivenlere oturdum. Dirseklerimi dizimin üzerine koyup ellerimi çeneme yasladım. Düşünüyordum. Ne yapacağımı? Nasıl başa çıkacağımı?

Merdivenlerin üzerine çıkan kedi yanıma oturdu.

"Naber?" Turuncu renkliydi ama gözleri yeşildi.

"Sana Zümrüt diyeceğim neden tahmin et." Kedi bana baktı.

"Doğru bildin gözlerin yeşil olduğu için. Ee nasıl gidiyor Zümrüt."

"Kediler uzaylıdır diyorlar. Konuşabiliyorlarmış doğru mu?" dedim Zümrüt'e dönerken. O da gelip kucağıma uzandı. Gülümseyip tüylerini sevdim.

Kedileri severim. Çok severim hatta. Çoğu kişinin aksine. Ayrıca kediler nankördür diyenlerin kendisi nankördür.

"Off Zümrüt ya. Sevdiğim kişi başkasını seviyor. Ne yapacağım ben?" Zümrüt miyavladığında ben de kafamı salladım.

"Haklısın kendisi için en iyisini o bilir. Başkasını seçtiyse engelleyemem."

"Kediyle konuşma bittiyse içeri girelim." Gerizekalı arkadaşımın sesini duymamla yerimden zıpladım. Zümrüt de korktuğu için elimi tırmaladı.

"Salak öyle konuşulur mu aniden?"

"Ne yapayım yani? İki saattir bekliyorum burada. Neyse bize gidiyoruz yürü."

"Niye?"

"Jake, Zendaya ve Jacob geldiler."

"Ben ne yapabirim yani."

"Akşın. Jake Gyllenh-" Hemen ayağa kalktım. Zendaya ve Jacob'la Homecoming'den beri konuşuyorduk ama Jake.

Ulan Tom sen de olmasan.

"Tamam gidelim." Zümrüt'ün kafasını son kez okşayıp arabaya bindim.

"Yarın almasa Zümrüt'ü evime alacağım."

"Zümrüt kim?"

"Sevdiğim kedi."

"Beklemeseydin keşke."

"Belki sahibi vardır."

"Doğru." Ondan sonra boş ve saçma muhabbetler yaptık. Araba durduğunda önce Tom indi arkasından ben indim.

Tom anahtarı bana verdi.

"Sen git. Arabayı garaja alıp geliyorum."

"Tamam." Anahtarı hafifçe sallayarak kapının önüne geldim. Kapıyı açtım. İçeriden gelen seslerden birkaç kişinin daha olduğunu anladım. Beni duymamışlardi sanırım. Ya da Tom sanmışlardı.

İçeri girdiğimde tüm bakışlar bana dönmüştü.

"Selam."

"Selam." dedi Jacob. Zendaya ise kalkıp sarılmayı tercih etti.

"İyisin değil mi?"

"Değil. Onu almaya gidince bir kediyle konuştuğunu gördüm." Tom ne ara gelmişti bilmiyorum ama direk konuya girmişti.

"Ne var yani olamaz mı? Kediler senden daha mükemmel." Ben koltuğa Zendaya'nın yanına otururken Tom karşıma oturdu. Ben etraftakilere göz gezdirirken Jake ve Hiddleston'ın yan yana oturduğunu gördüm. Jake ayağa kalkıp bana yaklaştı. Ben de kalktım.

El sıkıştık.

"Merhaba. Ben Jake Gyllenhaal."

"Ben de Akşın Kök."

"Memnun oldum."

"Benim kadar olamaz." Bu dediğime gülüp tekrar Tom'un yanına oturdu. Hemen ardından koyu bir sohbete giriş yaptık. Her ne kadar Tom'a bakmak istemesem de gözüm kayıyordu. Ama o bana bakmıyordu.

Ben de bunu istemiyordum. Evet istiyordum ama o güzel gözleri görmeyi yeğlerim.

"Akşın beklediğimden daha sakinsin." Holland'a döndüm.

"Neden olmayayım?"

"Jake'in fanısın ya hani."

"Senin fanı olmadığın biri var mı?" dedi Hiddleston kıstığı gözleriyle bana bakarken.

"Yok."

"Sadece benim çekiciliğime karşı koyamamış." dedi Jake.

"Aslında ilk Donnie Darko'yu izledim ve orada şimdiki gibi çekici değildin."

"Ama beynin yandı değil mi?"

"Hem de nasıl. Hemen ardından Source Code'u izledim ve iki hafta boyunca 'zaman makinesiyle geçmişe gidersek geleceği mi değiştiririz yoksa yeni bir gerçeklik mi oluştururuz' diye düşündüm."

"Ee bir sonuca vardın mı?" Nefes alıp verdim.

"Hayır." Odadaki herkes güldü. "Kime sorsam cevap vermedi. Ben de kafamdaki sorularla kaldım."

"Mantıklı bir soruymuş. Sanırım zaman makinesi yapmadan bunu bilemeyeceğiz."

"Galiba." Sonra konu tekrar değişti bazen hepimizin hayatındaki saçma anları konuştuk. Hayatımda hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.

Ama o buradayken sürekli içimde bir burukluk var. Hep olacak sanırım.

Bir günde iki bölüm. Wuhuuu. Neyse tatilde böyle gidecek özlemişim yazmayı. Zaten derslerde iyi ohh.

ALSO (Tom Hiddleston)Where stories live. Discover now