10.BÖLÜM: "KALBİN EN GÜZEL YARASI."

En başından başla
                                    

"Bugün ne yapacağız?"

Yüzünde yaramaz ama sevimli bir çocuğun ifadesi belirmişti. "Bilmiyorum," dedim dürüstçe. Sadece sana gelmek ve yüzüne bakmak istiyordum. Pek plan kuramamıştım.

Birkaç saniye melül melül birbirimize bakmıştık.

"Kitap okuyabilir miyiz?" Aniden aklına gelen bu fikir diline yapışmış ve heyecan göz bebeklerini genişletmişti. Güzel nir fikirdi. Seninle kitap okumak... İkimizde farklı dünyalara dalarken aslında birbirimizin dünyasında saplanıp kalacağız ama çiçeğim korkma birbirimize de demeyeceğiz.

Şimdilik bir sır bu.

"Gidelim mi? Ne diyorsun?" Başımı sallarken saçlarım rüzgârın hışmıyla sola doğru teklemişti. Elimle onları iterek düzeltiğimde ince dudaklarımı araladım.

"Gidelim."

"Ama hemen hayır de..."

"Hayır demedim ki."

Çok geçmeden farj ettiğin an yanaklarının pembelikten hafifçe ton atladığını görmüştüm. Gözlerin mahçup bir şekilde kaldırıma çarptı ve benimle temasını kopartman hoşma gitmemişti.

"Sorun değil Lavinia." Dedim, etimde kemiğimde sanki senin gibiymiş gibi. Kulağıma okunan dua gibiymişsin gibi.

"Neredeki kütüphaneye gideceğiz peki? Bildiğin bir yer var mı?" Aklımı kurcalarken sonunda bulmuştum. Seni, streslendiğim zamanlarda kafamı dinlemek için gittiğim o kütüphaneye götürecektim. "Bildiğim bir yer var." Kafamı senin sınırlarına biraz daha yaklaştırdım, boynumu karışlayan bir ter damlası boynumu öperek sırtıma doğru yol almıştı.

"Gidecek miyiz artık?"

"Gideceğiz?"

"Şimdi mi?" Heyecanla fısıldadım. Güzel gözlerinin etkisi bedenimi kendine esir etmişti.

"Hıhı."

"Hıhı mı?"

"He."

Birden kahkaha atmaya başlamıştın, eh ben de ne dediğimi sonradan anlamıştım. "Seni aptal gül adam." Sokağı kolaçan ederken bir yandan sana bakıyordum. Güzel gülümsemeni başka bir ortağın görmesini istemiyordum. Aramıza bir insan mesafesi katarken omuzlarını kaldırıp indirdin. En sonunda artık harekete geçerken elimel nazikçe referans verdim. "Hanımefendi, önden buyurun lütfen." Dudaklarını büzerek, "Ah, çok naziksiniz beyefendi." Adımların önüme düştü ve saçlarından ruhuma akan bahar esintilerini yudum yudum içtim.

"Lavinia?" Adın gibi bellediğin bu mahlası duyduğun an bakar olmuştun artık. "Sana isminle hitap etmediğim için bana darılmıyorsun değil mi?" Buruk bir ifadeyle suratımı izlerken kirpiklerini dokuz kez aşağı yukarı kırpmıştın.

"Hayır, olur mu öyle şey Gül Adam. Sen bana darılıyor musun da ben sana darılayım. Hem ben kendimi sende sevdim, senin de ben de seni sevdiğini düşüyorum."

Ben öyle mesuttum ve o kadar mutluydum ki o an.

Sende kıymetli olduğumu sanıyorum defalarca duysam, yine de doyamayacak bir oburluğa sahiptim.

Birkaç dakika çevreyi izlerken ve yanımızdan geçen arabaların kaldırımı, rüzgârı ezerken çıkardığı hışırtıları dinlerken içimde çınlayan sesi duymaya başlamıştım. Bana, ceserat dolu bir temenni vermişti. Elini tutmamı. Evet, elini sımsıkı tutmamı...

Göz ucuyla bakarken sana, senin de o an bana bakıyor olduğunu gördüm. Dudaklarımda patlayan bir bomba yanaklarımı ve ruhumu paramparça ederek gerginleştirmişti. Küçük ve yaramaz Lavinia'yı yakalamıştım işte.

Elini kendime doğru çekerken sana sormadığım için tereddütlüydüm. Korkuyordum. Beni inkar edebilirdin, her ne kadar seviyor olsan da. Üstelik ilişkimiz inanılmaz bir cüretle hızlı ilerlemişti ve hızlı şeyler dikkatsizlik doğurduğunda sonu hüsranla sonuçlanırdı.

Neyseki önce bir irkilsen de çekingen bakışlarıma gözlerinle sonunda dokunabilmiştin.

"Vallahi tuttum." Gözlerindeki bakışlar boşluğa düştü. "Elini, yeminle tuttum, vallaha billaha tuttum." İstemsizce kontrol dahi edilmeden çıkan bu sözlerimle seninle ben de gülmeye başlamışken ellerimin üstünde hissettiğim güzel baskıyla vücudumun bir yanı yanıyor, bir yanı sular altında kalıyor gibi hissetmiştim.

O an, o parmaklarımdan senin parmaklarına akan saf sevgiyi hissettiğini anlayabilmiştim.

Parmaklarımdan ruhuna,
Ruhundan kalbine,
Kalbinden zihninin en güçlü duvarına,
İşte oranın tam ortasındaydım.

"Elimi mi tuttun?"

"Evet ."

"Vallaha mı?"

"Vallaha..."

Hislerine karşılık hislerimi biraz daha belli edercesine ancak canını acıtmamaya da çalışarak elimi sıcaklamaya başlayan avuçlarımızın arasında sıkmaya başladım.

Hissediyordum, hissediyordun.

Bizdik, tamamen hissediyorduk.

Kalbimiz bir ellerimiz tekti.

O sanilerde gözlerim salık bıraktığın saçlarının kıvrım kıvrım dalgalı uçlarına kısa bir an çarptı. Eflatun eteğin ince belini sarıyordu ve beyaz balıkçı yaka kazağın beyazı bir mıh gibi seninle kodlamama vesile oldu. Beyaz sende fazla güzel duruyordu. Bir yutkunma, soluk borumun ortasında asılı kalmıştı.

Gözlerinse...

Bir hazineye bakıyor gibiydi.

Sen kalbimin kaptanıydın ve yüreğimden yaptığın gemiyle, ruhumun sana akan duygu dolu odacıklarını keşfediyordun.

Ah be Lavinia'm, sen kalbimde açtığım en güzel yaraydın.

Ne yapacaktım seninle ben? Ellerimi kavrayan ellerin ne zarif ne de güzel ve anlayışlıydı.

Beynim tekliyor, bana senin adını haykıyordu.

Kalbim yeniden seni bana hissettiriyordu ve duruyordu.

Bu duran kalbim, artık avuçlarında atıyordu.

*
Bölüm sonu. :)

Güllerimiz.🥀

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin