B6

56 8 2
                                    

Multimedya: Zedd-Happy Now

Bedenimdeki kaos keşke o gün o sözle bitseydi. Hayatıma devam edip hiçbir şey olmamış gibi davranabilseydim . Lakin ben hastalıklı biriydim. Kendime düşüncelerimle eziyet eden ve bu düşünceler sonucu bedenini kaosa sürükleyen mazoşist biriydim. O günden sonra aradan 3 gün geçmişti ve ben geçmişini unutamayan bir mahkum gibi sürekli o olaylarda takılı kalmıştım.

Sürekli kendimi suçluyordum, az daha özgüvenli biri olsam Sevgi'yle çıkabileceğime dahil hayallere kapılıyordum. Sevgi'yi düşünmekten ve korkaklığıma kızmaktan başka bir şey düşünemiyordum. Oyun oynarken, film izlerken veyahut yemek yaparken sürekli bunları düşünüyordum. Sadece müzik dinlerken bunlar aklıma gelmiyordu.

Kendimi yatağıma atıp gözlerimi tavana dikip kendimi müziğin akışına bırakıyordum. Bu anlarda sürekli Sevgi'yi düşünüyorum. Onunla tatlı hayallere dalıyordum. Ne zaman bu hayallere dalsam yüzümde bir sırıtış eksik olmazdı. Sanki tüm bu olanlar gerçekmiş gibi davranırdım.

Müzik beni mutlu ediyordu ama beni içine kapanık biri yapıyordu. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Hasta olan annemle bile yemekten yemeğe konuşuyordum. Arslan veya Oğuz'a mesaj yollamıyor, aramıyordum bile.

Sevgi beni böyle biri yapmaya başlamıştı işte. Benim içimde saklı olan o kötü insanı ortaya çıkarmıştı. Herkese benim eksik yönlerimi göstermişti, benimle alay etmişti. Beni benden alıp beni bambaşka bir insana çevirmişti ve ben, tüm bu olanlara ses çıkarmayıp beni yok etmesini zevkle izliyordum.

Hakketten Sevgi'ye neden bu kadar bağlanmıştım? Bana karşı tek bir güzel lafı yoktu, hatta tek bir muhabbetimiz yoktu. Sadece onun dış güzelliği mi beni etkilemişti? Size şu an bunun cevabını veremem. Çünkü bu soru ne zaman aklıma gelse sanki bir suç işlemiş gibi bu soruyu cevaplamaktan kaçardım. Belki de Sevgi'yi sadece dış güzelliği yüzünden hoşlandığım için kendimi yadırgıyordum veya tekrar bedenimin kaosa sürüklenmemesi için bu sorudan kaçıyordum.

Okulun ilk günü olan pazartesi gününün sabahında yatağımdan kalktığımda gözlerim esrarkeşlerin esrarı istediği gibi uykuyu istiyordu. Ben ise kalkmak zorunda olduğumdan dolayı, gözlerimin haykırışlarına sessiz kalıyordum. Yüzümü yıkadıktan sonra aynada kendime baktığımda yüzümün çöktüğünü fark ettim. Bu duruma pek şaşırmadım çünkü bunalımla geçen 3 gün içinde vücudumu pek besleyememiştim.

Yüzümdeki çökükleri umursamayarak üstümü giyinip kendimi dışarı attım. Hava beklediğim gibi soğuktu. Uzun kollu bir tişört giysem belki üşümezdim ama okul çıkışında hava daha sıcak olduğu için ve daha uzun kollu tişört mevsimi gelmemişti. Hem ayrıca yolda yürüdüğüm için bedenim efor sarf ediyordu ve bunun sonucunda terliyordum. Yani özetlemem gerekirse şu an kısa kollu tişört giymek en mantıklı hareketti.

Okula vardığımda uykulu halim hala vardı. Sınıfa girdiğimde bizimkiler gelmediği için sırtımdaki çantayı sıraya attım ve kafamı masaya vurup uyumaya çalıştım. İşin güzel yanı kafamı sıraya koyar koymaz güzel bir uykuya daldım. Gözümü açtığımda önümdeki sırada Oğuz ve Arslan'ın sırtlarını gördüm. Büyük ihtimal arka sıralarda oturduğum için hoca uyuduğumu bile görmemişti. Arslan ve Oğuz'da yoklama sırasında bana yardımcı olmuşlardı. Lakin en önemli problem bu değildi. Acaba kaç ders uyumuştum?

Daha uyku sersemliğimi üzerimden atamamışken Arslan beni gördü:

"Oooo uyuyan güzel uykusunda uyandı." dedi. Oğuz ise hemen laf yetiştirmedi gecikmedi.

"Kim öperek uyandırdı onu peki?" diyerek dalga geçmeye çalıştı ama ben (dediğim gibi) uyku sersemliğini üzerinden atamıştım.

"Kaçıncı dersteyiz?" diyerek masumca bir soru sordum.

1 KADEH SEVGİWhere stories live. Discover now