9.BÖLÜM: "ÇOK SEVMEK."

En başından başla
                                    

Bu ani gelişen olayla birlikte yanımdaki güvenlik kapıda yeni girmekte olan ambulans ekiplerini buraya doğru çağırmaya gitti. İki dakika boyunca hem ona baktım hem de seni düşündüm. Neredeydin? Arkadaşın ne yardımı istemişti benden? Ambulans ekibi gelip de kucağımdan arkadaşını aldığındaysa yanan binaya doğru istemsizce yaklaşmaya başladım. İçeride birileri vardı ve hiçbir şey yapamıyordum.

Bu çaresizlikten nefret ettim.

Yanımdan ağlayarak geçen bir iki kişinin dudaklarından duyduğum kelimelerse cayır cayır yanmadan beni öldürdü.

"Kız içeriye girdi arkadaşımı kurtaracağım diye çıkamadı hâlâ..."

"Vah... Gencecik kızmış, öğretmenlik okuyormuş."

"Ne öğretmeniymiş?"

"Tarih..."

O an yanmadan da acı çekerek ölebileceğimi anlamıştım. Şayet, insanı insan yapan umutlarıydı ve benim umutlarımın hepsi göğsümün sen dolu diyarlarından çekip gitmişlerdi.

Dalgınlıktan çıkmam iki saniye sürmüştü. Benim güzel çiçeğim... Sana... Ellerim titriyor şu an. Bu satırları yazan parmaklarım yanıyor sanki ve ruhum öyle bir üşüyor ki. Gözlerim doldu hatta, seni nasıl kaybedebilirdim? Ben sende zaten kendimi kaybetmiştim. Şimdi beni bırakıp çekip gitsen beni de götürmez miydin? Ben senin gözlerinin içine bakmadan nasıl nefes alabilirdim? Aldığım nefese değil de sana ihanet etmiş olmaz mıydım?

Bir hışımla önüme gelip güvenlik bariyerleri için şerit çeken polis memurlarını aşmaya çalıştım. Bir iki memur benim bu zıvanadan çıkmış halime anlayışla yaklaştı. "Bakın beyefendi işimize engel olmayın, sizin can güvenliğiniz için yapıyoruz bunları."

Beni çekiştiren memuru terbiyesizce ittim. "Bakın," boğazımı biri düğümlemişti ve ben konuşamıyordum. "Benim canım burada değil." Sesim kısık kısık, inler, acı çeker gibiydi. Elimle yanan binayı gösterdim.

"Benim canım orada!" Yalvarırcasına baktım. "Kaç dakikadır içerideymiş n'olur izin verin ya ben de onunla yanayım ya da ikimizde nefes alalım." Memur bir an bu halime acısa da sora yüzündeki ciddi ifadeye yeniden kavuşturdu kendini. "Maalesef binanın tamamı neredeyse yanıyor ve bu halde sizi güvenlik olmadan buraya sokamayız. Yanan bina..."

Yanan bina hakkında cümlesi bitmeden öyle çevik bir hamlede yanından kurtuldum ve bariyerlerden atladım ki fark etmesi birkaç saniye kazandırmıştı bana. O an, gözüm dönmüştü ve sana bir şey olacağının korkusu ölümden daha acı vericiydi.

Arkamdan birkaç polis geliyordu ama ben yanan binanın kapısına ulaşmıştım. İçeriye hızla kendimi atarken arkamdaki bağrışmaları ve çığlıkları duyuyordum. İçeride gözüm bir an hiçbir şeyi göremedi. Parlak, çok parlak ve sıcaktı. Nefesimi tuttum. Olabildiğince az nefes almalıydım gerekirse kendi nefesimle sana nefes olmalıydım.

Girişin karşısındaki merdivenler sağlamdı. "Lavinia!" Üç kez bağırdım ancak giriş katta sesini duyamadım. Vakit kaybetmeden ikinci kata çıktım. Toplam üç katlıydı. Allah'ım her yer yanıyordu. Az biraz da şoklanan bedenim dengesizleşmişti ve başım dönmeye başlamıştı. Neredeydin? Nereye gitmiştin? Sesini duyamadığım her an aklıma giren kötü düşünceleri nasıl susturabilirdim? Hem bedenen hem de zihnen karmakarışıktım.

Üst katın birkaç odası tamamen yanmıştı. Orada olmamanı için için dileyerek bağırdım. "Lavinia!" Öksürmeye başlarken yine de duramadan bağırdım. "Lavinia! Lavinia! Ses ver çiçeğim!" Ses yoktu. Durmadım yanmaya başlayan odalardan birini açtım. Elim kapının demir tokmağının ısısıyla yanarken inlesemde umurumda bile olmadı acısı. Benim yüreğim alev alevdi. Odanın içine hızlıca baktım. Yoktun. Bir iki odaya da bunu yaptım ve koridorda yine bağırdım.

Sadece yanan eşyaların çıtırtılarını; yitip giden umutların çığlıkları ve ağlayışları kulaklarımı tırmalıyordu.

Canım çok ama çok yanıyordu. Çok acı çekiyordum. Bunu tanımlayamazdım ki.

İnsanın sevdiğinin ölme düşüncesi ve ellerinden kayıp gitmesi...

Üst kata çıkmaya hazırlanırken son kez bir umutla bağırdım.

"Lavinia'm!"

Keskin kulaklarım ilk kez bir işe yaramıştı. "Gü... Gül adam!" Bir daha bağırdım. Bu sefer bir ses olarak duydum. Bana gül adam diyen sadece bir kişi vardı ve ses tuvaletin içinden geliyordu. Hızla yürüdüm. Bir sorun vardı. Yalpalamaya başlamıştım. Hayır, hayır olamazdı. Seni buradan çıkarmadan asla olmazdı. Kendimde kalabilmek adına yüzümü iyice sıvazladım.

Kapıyı açmaya çalışsamda sıkışmıştı. Tüm gücümle kapıya tekme attım.

Bir, iki, üç...

Son tekmemle kapı gürültüyle kırıldı ve buraya doğru yaklaşmakta olan alevlerin içine karışarak kayboldu. Fazla vaktimiz yoktu. Seni buradan çıkarmalıydım. İçerisi dumandan görülmüyordu. Elimle dağıtarak açımı ayarladım. Artık biraz daha seçiliyordun. Güzel saçlarını ardından ağlamaktan damarları kızarmış gözlerini ve yüzünü gördüm. Dizlerinin dibindeyse baygın halde yatan bir diğer arkadaşını.

"Geldin." Hıçkırıklarının altından sadece bunu seçebilmiştim.

"Ben, sen şimdi öleceğim yanıma gel desen yine atlar gelirdim."

Yanına çömeldim ve arkadaşının nabzına baktım Çok yavaş atıyordu. Belli belirsizdi. Birini buradan almam gerekiyordu. İkisini de kucağıma alamazdım. Endişeyle kısıldı gözlerim. Ne yapacaktım. Birini seçecek olsam kuşkusuz Lavinia'mı seçerdim ama yerde yatan da bir insandı ve onu ölüme terk edemezdim.

Hızla bir karar verdim. "Ayağa kalkabilir misin?" Belli belirsiz başını sallarken kendinden geçmiş görünüyordun. İçimdeki duyguların hepsi göğüs kafesimi ezmeye başlamıştı. Halin perişandı. "Kötülenirsen yaslan bana ben senin tüm yükünü alırım." Cevap bile veremedin. Arkadaşını kucağıma alırken bir gözüm sendeydi. Elimi ellerine doğru uzattım. Dokunduğun o an yeniden nefes almaya başladığımı hissettim.

Bana nefes olmuş, hayatımı bahşetmiştin.

O katı nasıl indik hatırlamıyorum...

Kapının tamamı yanmaya yakındı ki önce seni çıkardım oradan sonrada kendimi.

Kucağımdaki arkadaşını yanıma doğru gelen sağlık görevlilerine verirken beni de almak istediler ama benim gözüm sendeydi. Arkadaşının yanına gitmiş hıçkırıklarla ağlıyordun. İkinizde sarılıyordunuz. Yanına öyle bir koştum ki.

Yalnızlık çölündeydim ve yalnızlığımı giderecek suyum sendin.

Arkadaşın geldiğimi gördü ve kulaklarına bir şeyler dedi. Yanına vardığımda kollarımın arasına çektim seni. Öyle güzel nefesler aldım ki. Sıkı sıkı sarıldım sana. İs tutmuş kokunu içime içime çektim. Yüreğimdeki endişe filizlerinin kökünü koparıp attım topraklarımdan.

Kucağımda kedi gibi kıvranırken ağlamaya devam ediyordun. Kulaklarına dudaklarımı yaklaştırdım. "Seni çok seviyorum. Çok. Çok. Çok..." Her kelimemde kaskatı vücudun canlanıyordu.

Ardından titreyen ellerimle yüzünü buldum ve gözyaşlarını sildim. Ağlaman beni çok üzüyordu. Kollarını boynuma sardın. Güzel dudakların kulaklarıma dokundu.

"Seni çok seviyorum. Çok. Çok. Çok..."

*

Bölüm Sonu.

Ben de sizi çok çok çok seviyorum :)

Güllerimizi alalım;

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin