22. Geçmişin Gölgesi

Start from the beginning
                                    

Gün sonu çıkış zili çaldığında eşyalarını toplayıp montunu giydi ancak sırasından çıkarken bir bedene çarpmıştı, başını çevirip kim olduğuna baktı.

Baran kimse düşmeyecek dahi olsa çarptıkları için kolunu tutmuştu. "Kusura bakma, görmedim," diye mırıldandı Naz. Çekingen değil, biraz mesafeliydi.

"Dikkat et." İfadesiz gözlerini bir süre kendisinde tutmuştu Baran. Ne kızgın ne kırgın... Garip bir boşluktu bu.

Çok geçmeden arkasını dönüp gittiğinde Naz boş sınıfta bir süre yalnız başına bekledi. Artık çıkması gerekse de gürültünün arındığı geniş sınıftan ayrılmak zor gelmişti. Çantasının kollarına ellerini sarıp yavaş yavaş oradan uzaklaştı.

Okul kapısından çıktığında servis önünde bekleyen Denizhan'ı görmüştü. Arkadaşıyla gülerek bir şeyler konuşuyorlardı. Onların yanına vardığında Denizhan gülüşünü daha da arttırıp kendisine döndü. Naz bazen şaşırıyordu. Sevmek konusunda bu kadar pinti bir babanın böylesine cömert bir oğlu olması onu şaşırtıyordu ya da Deniz tamamen annesine çekmişti.

Naz hafifçe gülümseyip "Merhaba," dedi.

"Merhaba ablacım!"

Artık kulağına tuhaf gelmeyen bu hitabı seviyordu. Denizhan'ın da ilk başta kırıcı sözleri olmuştu ama onu affetmek daha kolaydı çünkü o daha on dört yaşlarındaydı ve hatalar çabucak göz ardı edilebiliyordu ancak bunu aklı başında, büyük bir adam için söyleyemezdi.

"Bugün seni daha iyi gördüm?" diye sordu Denizhan tek kaşını kaldırıp. Dünkü berbat haline kıyasla en azından yaşıyor gibi duruyordu.

"Kötü olmak için bir sebebim yok." Mırıltısına kendi bile inanmıyor olsa da iyi şeyler söyleyerek en azından bu şekilde etki etmek istedi hayatına. Kötüyüm dediğinde de bir faydası yoktu çünkü.

"Yaa öyle mi?" derken ablasının boynuna sarılıp onu kendine çekti. Aynı boyda oldukları için bunu kolayca yapmıştı. Denizhan onun kahverengi saçlarını karıştırıp sinirini bozarken tatlı tatlı gülüyordu. "Bunu söylerken bile kasıntı duruyorsun, azıcık gülsen ölür müsün?"

"Deniz bırak beni!" diye sızlandı.

"İleride de böyle mi olacaksın sen herkese kök söktüren patronlar gibi?"

"O patronlardan olabilseydim şimdi saçlarıma böyle dokunamazdın!"

Naz en sonunda kendini kurtarabildiğinde önüne düşen tutamları geriye ittirip sahte bir kızgınlıkla baktı ona. Denizhan hala yaramaz bir çocuk gibi gülüyordu. "Sana iyilik ediyorum, ben de olmasam bu hayat çekilmez bence."

Bir süredir yanlarında sessizce bekleyen Arda yaslandığı yerden doğrulup arkadaşının omzunu sıktı hafifçe. "Bunu en çok fizikçiye söylemelisin aga."

"Aga fizikçiye göre ben yokum ki."

Denizhan'ın masumca söylediği şeye istemsizce güldü Naz. "Ne yaptın da seni yok sayıyor?"

"Hiçbir şey..." Bir suçlu gibi gözlerini kaçırmıştı. Arda'ya da bir işaret verip susmasını ifade etti. "Kadın kafasına göre yapıyor öyle."

"Sınav sorularını çalıp dağıttın ya oğlum."

"Lan onları çalmadım, onlar benim önüme geldi!" Kendini kurtarmak isteyerek aceleyle açıklamaya başlamıştı. "Ayrıca hangi aklı başında öğrenci sınav sorularını görür de dağıtmaz?"

"Ben yapmazdım," diye mırıldandı Naz.

"Sen zaten doğrucu Davut'un kızısın," derken huysuz bir bakış attı ablasına. Ellerini rahatça pantolonun cebine sokmuştu ve halinden gurur duyar gibi duruyordu. Naz onu kolundan azıcık ittirip "Hadi bin şu servise," dedi. "...yalancı çoban seni."

AFWhere stories live. Discover now