22. Geçmişin Gölgesi

En başından başla
                                    

"İşte... Boş ver sen takma. Yağmur'la da konuşurum ben, anlar eminim ki."

"O bir şey duymuş bir de." Örgü yaptığı saçının ucuyla oynuyordu, hala bir şeyler sormaktan çekinir haldeydi Melek. Kaçırdığı gözlerini, sanki Naz'ın özel hayatına fazla sızıyor gibi hissettiğinden utanç sarmıştı.

Naz "Ne duymuş?" diye gergince mırıldandı.

"Şu dokuzlardan kavga ettiğin çocuk var ya hani, top fırlatıp burnunu kanatmıştı."

Başını aşağı yukarı salladı Melek'in devam etmesini isteyerek. "Evet?"

"O senin kardeşin mi gerçekten? Berkan sizi aynı serviste görmüş, sana abla diyormuş... Yani o gün o kadar kötü davranmasa bunu sormazdım ama insan endişe ediyor, Baran o gün çocuğun ailesinin de biraz güçlü göründüğünü söylemişti, sana bir şey yapmadılar değil mi?"

İşittiği kaygılı ses bir süre sonra kulağından silindi. Elleri titremeye başladığında, babasının hayatına açtığı sorunun dışarıdan ne kadar farklı görünmesine sebep olduğunu düşünüyordu. Gülünçtü bu... Çünkü dışarıdan bakınca aralarında beliren fark, Melek'e bile gerçekten onun kızı olabileceğini düşündürmemişti. Denizhan'ın siz çok benziyorsunuz sözüne rağmen hayatlarındaki ayrım başkaları tarafından asla birleşmiyordu.

Naz hem yalan söylemek istemiyor hem de hayatının en utanç dolu gerçeğini açıklamaktan çekiniyordu. Zorlukla yutkunduktan sonra usul usul yanağını kaşıdı. "Şey..."

"Çok özel bir durumsa söylemek zorunda değilsin tabi, seni zorlamak istemiyorum."

Omuzlarını dikleştirdi, gözlerini arkadaşına dikerken cesur görünmeye çalışıyordu, bu yaşananlar en nihayetinde kendi utancı değildi. "Denizhan benim kardeşim," dedi dinç bir sesle. "Biraz uzun bir mevzu ama gerçek bu, onunla kardeşiz."

Melek hayretle kaşlarını havaya kaldırdı. "Gerçekten mi? O gün hiç belli etmemiştiniz ama."

Çünkü ben de bilmiyordum; hiç görmediğim kardeşimi bırak, senelerdir fotoğrafını sakladığım babamı bile tanımıyordum.

"Bu nasıl anlatılır bilmiyorum," derken en son konuşmaya gücü yetmediğinden kelimenin devamını getiremedi. Günlerdir ağladığı için artık yaş dökmeye de yorulmuştu Naz, bu yüzden gözlerini yukarı kaldırıp kendini sakinleştirdi. "O yüzden şimdilik bu kadarını bilsen olur mu? Biraz daha iyi hissedersem daha düzgün anlatırım."

"Sorun değil, bunu söylemek zorunda bile değildin. Özel hayatında yaşadığın şey seni yormuş olabilir, dışarıdan belli etmediğini sanıyorsun ama ben seni anlayabiliyorum, o yüzden üstüne gitmeyeceğim."

Çaresizce tebessüm etti. Dudağının kenarı titrese de bunu samimiyetle yaptığına inanıyordu. "Teşekkür ederim..."

Hemen sonra bakışları tekrar arkaya kaydı. Baran başını masaya koymuş uzanırken kalemini kitabın üzerinde gezdiriyordu, belki de soru çözüyordu ama mutsuz suratından bunu keyifle yapmadığı belliydi. Normalde bir arkasındaki sırada oturması gerekiyordu ama yine en dibe geçmişti, istedikleri gibi uzaktaydı yani.

Orta kısmın arkalarında olan Yağmur'un bakışlarını da üstüne çekmişti haliyle. Arkadaşıyla harıl harıl bir şeyler konuşsa da gözlerini sürekli Naz ve Baran arasında gezdiriyordu. En sonunda kaşları çatıldığında, Naz umutsuzca önüne döndü. Belki de Yağmur kendisini anlamayacaktı.

O günü çıkışa değin ders dinleyerek ya da eksik bulduğu soruları çözerek geçirmişti. Ufak ezberler yapıyor, sonra da başının ağrısını dindirmeye çalışıyordu.

AFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin