Gözlerimi açıp olacaklara baktım.

Etrafımızdaki çember açık ara beş katına çıkmışken Uğur şaşkın görünüyordu. Üzerindeki ağırlık azalmıştı.

"Ne, ne yaptın bana Abriana? Her ne yaptıysan devam et, hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim."

Genişleyen çemberde yürümeye devam ederken gülümsedim.

"Hadi, biraz daha zorlayalım." Uzaktakilere ulaşmakta zorlanmaya başlayan ve kan ter içinde kalmış iki kardeşe, Ateş ile Doğa'ya yaklaştım. İki elimi uzatıp ikisinin de alnına dokunurken Dicle hariç, o etraftaki maskeli elemanları kovuyordu, herkes bize bakıyordu.

Ateş ve Doğa'nın da barajları açılırken içlerindeki güç parlaklık olarak yüzlerine vurdu. Ateş'in saçları alevmişçesine kıvrılır ve dalgalanırken Doğa'nın ayaklarının dibinde çöl çiçekleri açıyordu.

"Doğa, Dostlarımızı çağırma zamanı geldi." Onları çağır.

Doğa büyük bir neşeyle kafa sallayıp odaklanırken Ateş, ayaklarından plazmalar çıkararak havalanmakla meşguldü.

"Dostum, bunu yapabildiğimi bilmiyordum!!"

Bize doğru gelen zehirli okların önüne plazmadan bir set çektiğinde tüm okların fıstık yeşili alevlerle tutuşmasını izledik. Zırhına Alev desenleri işlenmeye başlarken elimle geride kalan savaşçıları göstererek kafa salladım. Yüksek oktavda bir kahkaha patlatarak yerden metrelerce yukarı çıkıp alevler içinde bir roket gibi savaşçıların yanına uçtu.

Oyalanmadan Poyraz'ın barajını da açtım. Var olan hortumların boyutu üç katına çıkarken pek çok düşman hortumun merkezine çekilmeye başlamıştı. Her bir yandaki hortumlar büyürken havadaki bulutlar çoğaldı ve ortam fark edilir seviyede serinledi. Poyraz şaşkınlık içinde etrafta olup bitenlere bakıyordu.

-yıldırım çarpabilir miyim?

Neden olmasın?

Poyraz parmağını bulutlara uzattığında önce kör edici bir ışık ardından kulakları sağır edici bir gürleme koptu. Yıldırım Ava'nın çok kıymetli tahtına düşmüş, hanımefendi son anda kaçabilmişti.

Tekrar ilerlemeye başlarken diğer cadıların artık benim desteğim olmadan da korktuklarını hissedebiliyordum. Uzakta olsalar da Aslı ve Çağan'ın da barajlarını açmıştım. Buna ihtiyaçları olabilirdi.

İlerlememiz artık büyük ölçüde hızlanırken düşmanlar gerideki insanlarla savaşma gereği bile duymadan doğrudan bize ve Ateş'e, büyük ihtimal de krallara saldırıyorlardı. Aslında Ateş'i babamı ve su ustasını koruması için göndermiştim. Bu bencilceydi belki ama aklım arkada kalmamalıydı.

"Ah!"

Enseme saplanan ikinci bir ağrı dizlerimin üstüne düşmeme neden olmuştu. Bir şey ensemden içeri elini sokuyor ve beynimi sıkıyor gibiydi. Nefesimin kesildiğini, omurgamdan aşağı bir şeyin indiğini hissederek yere oturdum. Alper beni kaldırmaya çalışırken nefes almaya çabalıyordum. Elimi boğazıma götürüp tırnaklarımı tenime sapladım. Kurduğum oyun bana dönmeye başlamıştı ama buna mecburdum, tek yapabileceğim buydu. Hayatım üzerine kumar oynuyordum, bu ilkti ama tek olmayacaktı.

Dayan Abriana, biraz daha...

Kulağıma gelen sesler bir duvarın ardındanmış gibi gelmeye başlarken dostlarımın etrafımda toplandığını gördüm. Bir video izliyor gibiydim, ilk çıkan geniş kasalı bilgisayardan, 144p formatında siyah beyaz bir videoydu.

Atacağım en büyük adıma yaklaşırken riskli bir hamle daha yaptım.

**

"Di-Dicle..."

Zihin Oyunları: SınırWhere stories live. Discover now