Bölüm 17 "Solan Çiçeğim"

273 19 19
                                    


(Paragraf arası yorum yaparsanız çok mutlu olurum :))

🌾

Ufak bir çocuğun bayram sevincini taşıyordum içimde. Sanki benim için özel bir manası  olan randevuma geç kalıyormuş gibi tatlı bir telaşla hazırlanmıştım bugün. Oysa dersimin başlamasına fazlasıyla vardı.

Sanırım buna aşk deniyordu. Lise yıllarımda çoğu arkadaşımdan aşkın ne kadar kötü ve acınası bir duygu olduğuna dair çok şey duymuştum lakin, şuan ki durumum onları oldukça yanıltıyordu. Bence aşk, hayatına heyecan katan yaşama sevincini yenileyen bir duyguydu. Sürekli gelecek için plan yaparken onsuz bir düşün olmadığını anlamak, bazen en ciddi ortamlarda bile aklına onun gelmesi ve içten içten gülümsediğin, acaba bugün gelmiş mi? Onu bir daha ne zaman görürüm? gibi ufak çaplı etkenler bile benim aşka olan inancımı yükseltiyordu.

Tabi her gördüğüne, her gülümsediğine aşk denilen şimdi ki zamanın illetini saymazsak aşk güzel şeydir vesselam...

Gelen otobüse binip beni kampüse götürmesini bekledim. Geldiğimiz de otobüsten inip derin bir nefes aldım. Bazı insanların üniversite tercihleri hayatında büyük bir yanlış olsada benim hayatımda okulumun yeri bir başkaydı. Her ne kadar hissetmesem de benim yanılıp yanılmayacağımı bana gösterecek olan tek şey de zamandı. Belki hayatım boyunca edindiğim en iyi dostluklar, en iyi tecrübeler ve tarifi zor olan içimde harlanıp duran bu duyguyu hayatımın hiç bir yerinde rastalamayacaktım.

Her zaman ki gibi ilk işim kafeteryaya gidip kendime sıcak bir kahve almak olmuştu. Daha sonra sessiz sakin cam kenarında bulduğum masaya oturup etrafı gözlemlemeye başladım. Şu an burda olan insanların yarısından fazlasını tanımıyordum bile. Herkes farklı sınıflardan gelmiş, zannımca sıcak bir yer bulup oturma veya notlarına son bir kez göz atma derdindeydi. Eğitim fakültesi öğrencileri 3 gruba ayrılırdı; her zaman buldukları ilk boşlukta parti düzenleyen concon tayfa, tek hedefleri okuldan bölüm birincisi olarak ayrılmaya çalışan tayfa ve dünyası arkadaş çevresinden oluşan tipik, görülmeye alışkın öğrenci tayfa. Sanırım ben son gruptaydım. Yalnız, benim dünyam yalnızca arkadaş çevremden oluşmadığını anlamışsınızdır sanırım dostlarım.

"Sabahın 8.30'una ders mi koyulur ya?" diye söylene söylene yanıma oturan Mert, yarısı bitmiş olan kahvemi bir yudumda bitirdi. Ardından kafasındaki bereyi çıkarıp zaten karışık olan lülüklü saçlarını iyice karıştırdı ve oturduğu yere biraz daha yayıldı. Ona takılmak için mayışmış bir halde konuştum.

"Bana bir bardak kahve borçlandın."

"Yarım bardak." diyerek beni düzeltme ihtiyacı duydu. Ona göz devirirken gözlerim bir noktada takılı kaldı. Kafeteryanın kapısından içeri girdiği anda benim için zaman durdu ve sadece onun için saniyeler işlemek istedi.

Heybetli omuzları ve dik duruşuyla her zaman ki gibi beni mest etmeyi başarmıştı. Üstüne giydiği haki yeşili montunda bir kaç yağmur damlası kendini belli ediyordu, keza aynı şekilde saçları da yağmurdan nasibini almışçasına hafiften ıslanmıştı. Bazen sadece ufacık bir yağmur damlası olmak isterdim, tıpkı şu an da ki gibi. Usulca saçlarına dokununca garipsemesin isterdim mesela.

Gözlerini hiçbir yere değdirmeden doğrudan satış yapılan tezgaha yürüdü ve istediği şeyi, orda duran kadına söyledi. Dudaklarını okumak istedim ama Mert'in dikkatimi dağıtan sesi buna engel oldu.

D İ L D A RWhere stories live. Discover now