2.BÖLÜM: TEVAFUK!

Start from the beginning
                                    

Oturduğum sandalyede gerilip ayağa kalktım. Tuğba yatağın içinde gerilirken dolabın içinden pudra pembe dar kesim eteğimle kalçama kadar gelen beyaz gömleğimi aldım. Eteğimle gömleğimin üstüne şalımı koyup banyoya doğru ilerledim. Eşofmanlarımı çıkarıp kıyafetleri giydim. Bugün okulun ilk günü olduğu için biraz gergin hissediyordum. Edebiyat dersini çok seviyordum, bu konuda çekingenliğimde yoktu ama sınıfta ki insanların nasıl olacağını merak etmiyorum desem yalan olurdu.

Banyodan çıktığımda Tuğba uyanmıştı. Üstünü giyinmiş, yatağını topluyordu. "Günaydın," deyip dolaba doğru yürüdüm. Eşyaları dolaba yerleştirdiğimde yanıma gelip yanağımı öptü. "Hayırdır," deyip dağınık saçlarını karıştırdım.

"Normalde benimle aynı odada kalmak istemeyen çok kişi olurdu. Sanırım yirmiye yakın oda arkadaşım olmuştur. Hepsi ertesi gün şikâyet edip başka odaya gidiyorlardı. Ama sen şikâyet bile etmedin. Ve bana günaydın dedin güler yüzünle."

"Öncelikle, o kişiler sanırım seninle konuşma gereği duymamış. Ben doğruyu da yanlışı da söylerim. Odayı ortak kullandığımız için temiz olması emin ol ikimiz için iyi olur. Giyinirken benim yanımda çıplak olmazsan sevinirim, bundan rahatsız oluyorum. Kendi kuzenlerimi de bu konuda uyarıyorum lütfen yanlış anlama."

Asker selamı verir gibi elini alnına vurup, "Dikkatli olacağım," dedi gülerek. Yanaklarını sıkıp, "Hadi acele et, okula geç kalacağız," dedim aynanın karşısında şalımı yaparken.

"Sen önden git benim işyerine uğramam lazım. Okulda seni bulurum."

"Tamam."

O banyoya giderken çantamı alıp odadan çıktım. Dün boş olan koridor şimdi kalabalıktı. Kızlarla hep bir andan asansöre doğru ilerledik. Kimi günaydın diyor, kimi hiçbir şey demeden ilerliyordu. Benimle konuşmak istemeyenlerle ben de konuşmuyordum. Ne kadar ilk adım atmaya çalışsam da yüzüme bakmadıkları için geri duruyordum.

Dışarı çıkınca yemekhaneye ilerledim. Kahvaltı etmeden okula gidersem otobüste midem bulanabilirdi. Aceleyle yürüdüğüm için kayan şalımın önünü sürekli düzeltiyordum. Sürekli arkaya doğru kaymasından nefret ediyordum. Bazen o düzgün dursa da bu ben de alışkanlık haline geldiği için elim sürekli başıma gidiyordu.

Merdivenleri çıkıp kapıya uzandım. Kapının kolunu biriyle aynı anda tutunca başımı ağır bir şekilde sağ tarafıma çevirdim. Yazıya yorum yapan çocukla göz göze geldiğim an başımı hemen eğdim. Elimi kapının kolundan çekip bir adım geri çekildim. Neden sürekli onunla karşılaşıyorum ki? Kapıyı içeri itip geçmem için eliyle içeriyi gösterdi. Yüzüne bakmadan başımı eğdim, teşekkürümü edip hemen içeri girdim. Arkamdan geliyordu. Parfümü mü fazla sıkmış, burnumun içi onun kokusu doldu. Parmaklarımı burnuma bastırıp, kahvaltı almak için tepsiyi elime aldım. Benim ardımdan da o aldı. Sadece arkamdan gelip kendine kahvaltı alıyordu, neden geriliyorum bilmiyorum. Hayır, tanımıyorum bile. Elim ayağım niye birbirine karışıyor?

Kahvaltılıkları alıp her hangi bir yere oturdum. Şu an kiminle oturuyorum ilgilenmek istemiyordum. Bir an önce kahvaltımı yapıp okula gitmek istiyordum.

Başımı yerden kaldırmadan hızla kahvaltımı yaptım. Tepsiyi elime alıp hızlı olmaya çabalayarak yerine koydum. Yemekhaneden dışarı çıkınca temiz havayı içime çekip yurdun çıkışına doğru yürüdüm. Ayıp mı etmiştim sesli bir şekilde teşekkür ederim demediğim için. Sonuçta dün bana hoş geldin demişti, bu sabahta yazımı beğenip yorum yapmıştı. Oflayıp yurttan çıktım. Olmamıştır umarım.

Durağa doğru yürürken yine aynı koku burnuma ilişti. Tövbe ya, neden kokusu içime işlemiş gibi. Elimle burnumun ucunu sıvazlayıp, etrafıma bakındım. Gözlerim kocaman oldu, arkamdan geliyordu. Ben de diyorum kokusunu neden bu kadar yakından geliyor.

SESİM OLUR MUSUN & RAFLARDA Where stories live. Discover now