24. Bölüm

77.6K 5.1K 736
                                    

Hem kitap yazmak, hem bir işte çalışmak ve hem de açıktan ikinci üniversitemi bitirmek beni biraz yoruyor. Bu nedenle zaman zaman bölüm atmam gerektiğini unutuyorum. (Bölümler hazır olsa bile...) Hatırlattığınız için teşekkür ederiiim. Evrenin Sınırında'ya her hafta 2 bölüm atıyorum. Mutlaka ona da göz atın <3

***

Yaklaşık beş buçuk ay öncesine kadar yaptığım tek şey tüm gün yatakta yatmak iken şimdiki hayatım rüya gibi geliyordu bana. Okula başlamıştım mesela. Dört tane yakın arkadaşım olmuştu. Gamze, Özlem, Sevim ve Yağız. Bir de Doruk vardı. Bunların hepsinin dışında en önemlisi Doğukan vardı.

Biraz daha büyük düşünürsem, pazar günü için bir konser planım vardı. Bir konsere gideceğim fikrini hâlâ hazmetmiş değildim. Bunun sağlığım açısından ne kadar iyi olduğu tartışılır durumdaydı ama her şeyden olduğu gibi bundan da vazgeçmek istemiyordum.

Annemin ve babamın haberi yoktu belki konserden ama söylemeyi de düşünmüyordum zaten. Gamze'nin planı mantıklı gelmişti ama aileme ilk defa bu derecede bir yalan söyleyecektim. Eğer olur da konserde bir aksilik çıkar ve ailem yalanımı öğrenirse onların yüzüne nasıl bakarım, bilemiyordum.

Haftaya bir de sınavlarım vardı. Ne kadar çabalasam da sınavlara çalışamıyordum bir türlü. Çok çabuk dikkatim dağılıyordu ve uzun süre bir şeyler okumak başımı ağrıtıyordu. Bu şekilde derslerle olan mücadelemi kaybetmekten başka çarem yoktu.

Doğukan ve Yağız'ın kavgasından sonra epey düşünmüştüm olanları, yaptıklarımı. Özellikle de Yağız'a yaptıklarımı. O anda sinirle söylemek istemeyeceğim tonla şey çıkmıştı ağzımdan. En az Doğukan kadar Yağız'ı da yaralamıştı söylediklerim. Her şeyi sakin kafayla düşündüğüm de ise Yağız'a bir özür borçlu olduğumu anlamıştım. Bu yüzden de yanına giderek onunla konuştum ve barışmak için elimden geleni yaptım. Elbette konu Yağız olunca bu çok zor olmuştu. Biraz duygu sömürüsü ve biraz da sinirlenip, "Barışmazsan barışma be!" diye bağırıp arkamı dönmemle her şey tatlıya bağlanmıştı. Yağız eski haline dönmüştü ve ben hâlâ onun Maviş'iydim.

Annemden konser için izin de alabilmiştim bu hafta içinde. Elbette konser olduğunu bilmeden onaylamıştı. Ona söylediklerim ise zincirleme yalan tamlamasıydı.

Hafta sonu kızlarla birlikte ders çalışacağımızı, pazartesi okula onların evinden hep beraber geçeceğimizi söylemiştim.

Gerçekler ise akşamüstü Gamze'lere gittikten sonra orada üzerimi değiştirip, on sekiz yaş ve üstünün gidebileceği bir konsere gidecek olmamdı.

Tıpkı ailem gibi Doğukan'ın da haberi yoktu bu konserden. Olsaydı gitmemem için her şeyi yapacağından emindim. Hatta bir şekilde anneme ulaşıp, "Kızınız sizi kandırıp konsere gidecek evden çıkarmayın pazar günü onu!" bile diyebilirdi. O yüzden onun bilmemesi, konser planımın yolunda gitmesi için gerekliydi.

Haftanın son dersinin de bittiğini haber veren zil çaldığında mutlulukla çantamı sırtıma takıp sınıftan kızlarla birlikte çıktım.

Bugün normal bir cuma gününden daha mutluydum çünkü bugün Ölmeden Önce Yapılacaklar listemden bir madde daha gidecekti.

Bisiklet sürmeyi öğrenmek.

Elbette ki tek başıma öğrenemeyeceğim için Yağız bana yardım edecekti. Bisiklet sürmeyi ona ilk söylediğimde gülme krizine girmişti. Bir de üstüne durmadan dalga geçmişti. Ardından ona attığım kötü bakışları görünce hemen kendini düzeltti ve öğretebileceğini söyledi.

Ne kadar ciddi bir şekilde bana öğretebileceğini söylese de bunu yaparken benimle durmadan dalga geçeceğinden adım kadar emindim.

Okulun bahçesindeki Atatürk büstünün yanında kızlarla beraber Yağız'ı beklemeye başladık. Kısa süre sonra o da yanımıza gelince okuldan birlikte çıktık. Sohbet ederek ana caddeye doğru yürürken içimde küçük bir heyecan vardı.

SONBAHARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin