Bölüm Otuz Beş - Zehir

265K 20K 33.2K
                                    




Merhabalar, yeni bölüm geldi!

Öncelikle imzalarımı duyurayım:

Yarın (cumartesi) saat 14:00'da Ateşin Oğlu imzası için Eskişehir Kitap Fuarında, Epsilon Yayınevi standında olacağım.

19 Ekim Cumartesi günü ise Kayseri Kitap Fuarında olacağım. Sadece Karanlığın Şehri'ni okumuş olanlar da gelebilirler! Hepinizi sarılmaya bekliyorum.

Gelecek bölüm için oy hedefi: +3700

Ve boool bol yorum okumak istiyorum. Geçen bölüm yorumlar çok azdı, bunu Alaz ve Efsan sahnesinin olmayışına veriyorum. Bu bölüm yorumlarda çığır aşmanızı bekliyorum söyleyeyim.

İnstagram: sulisindunyasi

Keyifli okumalar! (Siyah Kalp)


Bölüm Otuz Beş - Zehir

''Şükürler olsun.''

Elinde kocaman asası bulunan bir yaşlı kadının sesiydi bu.

''Şükürler olsun!''

Görüntüler kesik kesikti, hiçbir şey net değildi. Kınlarından ayrılan kılıçların şıkırtısını duydum.

''Geliyorlar.''  Bir kılıç sesi daha.

''Onu götürün!''

Bu heybetli ses bir erkeğe aitti fakat görüntü yoktu, yine kesilmişti.

''Durun!''

Bu sefer bir kadın haykırdı adeta.

''Onu son kez öpmeme izin verin.''

Derin bir sessizlik, gri bir görüntü. Bir hıçkırık duyuldu, ardından bir iç çekiş.

''Seni seviyorum.'' Duyuldu sonrasında. ''Tanrı her zaman seninle olsun.''

''Götürün!''

Kulaklarımda birden fazla ses yankılanıyordu lakin hangisi kime ait bilmiyordum, görüntü yoktu ve bilincim seslerin sahibini çıkarmam konusunda yardımcı olamayacak kadar yorgundu. Duyduğum sadece insanlara ait konuşmalar değildi, yansımaları da işitiyordum. Su sesi, kırılma sesleri, yanan odunların çıkardığı çıtırtı... Hepsi beynimin içinde dönüp duruyordu. Beni delirtmek ister gibi.

Beynime karşı direnen gözlerimin tek gördüğü bedenimin etrafını saran turuncu alevlerdi. Üstümdeki mavi kalkanın sağladığı koruma sayesinde alevler vücudumu sarmıyordu ve sıcaklığı bana işlemiyordu. Lakin içimde dışarıdakinden daha beter bir yangın vardı ve bu beni öldürebilirdi.

Nabzımın yavaşladığını hissediyordum.

Dudaklarım susuzluktan kurumuştu, buz gibi bir göle atlamak, ömrüm boyunca oradan çıkmamak istiyordum. Aldığım nefes ciğerimi yakmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Hafiften aralık duran gözlerim kapandı. Bir ninni hatırlamak istiyordum, anneciğimin ben her ağladığımda güzel sesiyle kulaklarıma mırıldandığı ezgilerdi işitmek istediğim. Ya da güzel, mutlu anlarımızı hatırlamak isterdim. Olmuyordu, çığlıklar, haykırışlar dinmiyordu.

Gözlerim beş on saniye kapalı kalıyor, sonrasında bir iki saniyeliğine açılıyordu. Tamamen kapanmaması için direniyordum, buradan çıkmam gerekiyordu biliyordum. Bakışlarım yıkılan duvarların oluşturduğu boşluktan görülen lacivert gökyüzüne odaklıydı, hiç yıldız yoktu fakat ay orada asılıydı.

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin