Canımı acıtan gerçekleri anne ve babamla paylaşmak bana iyi gelmişti. Anne ve babam için Allah'a dua ettim ve onları çok sevdiğimi söyleyerek, oturduğum betondan kalktım. Anne ve babamın mezarının yanından geçip çıkışa doğru ilerlerken, bir mezarın başında oturan Görkem'i gördüm. Arabaya ulaşmak için Görkem'in yanından geçmek zorundaydım ve onu hiç görmemiş gibi yanından geçip gidecektim ki “Almira.” diye seslendiğini duydum. Onu duymamış gibi yoluma devam ederken yeniden daha yüksek bir sesle seslendiğinde mecburen ona dönmek zorunda kaldım.

Görkem yaşlı gözlerini mezardan ayırıp gözlerini gözlerime sabitledi, “Naber.” Dedi, hiçbir şey olmamış gibi. “İyi, ailemi ziyarete geldim. Sen?” dedim, sorar gibi. “Annemi ziyarete geldim.” dedi, bakışları ayaklarına çevrilmişti.

Mezar taşına gözlerim kaydığında “Bahar Karaaslan 09. 05. 2005” yazısını gördüm. Görkem annesini kaybettikten 2 gün sonra da ben kimsesiz kalmıştım. Görkem öylece mezar başında oturmaya devam ederken, ben de yanındaki boşlukta yerimi aldım. Onu ilk gördüğüm günü anımsayarak, “Sahiden hiç geçmeyecek mi?” diye sordum.

İçindeki sıkıntıyı dışarı atmak ister gibi nefes verdi ve “Varlığına alıştığın bir insandan ayrılırsın, canın yanar. Bir daha mutlu olamayacağını ve yalnız kalacağını düşünürsün. Sana acı veren bu düşüncedir. Fakat gönülden bağlı olduğun, sevdiğin bir insandan ayrı kaldığın zaman senin canını yakan şey, o insanı bir daha göremeyecek olmandır. Söylediklerimden şunu çıkarabilirsin, bazı acılar geçicidir. Lakin gerçek sevgiden doğan acılar, ilelebet baki kalacaktır. Yani ailenin acısı hep seninle kalacak.” Dediğinde herhangi bir şey söyleme zahmetine girmemiştim. Görkem haklıydı ve bana söyleyecek söz bırakmamıştı.

Sessizlik aramızda çığ gibi büyürken, oturduğum yerden kalktım. Arkamı dönüp bir adım atmıştım ki Görkem, tek bir duygu kırıntısı bulunmayan sesiyle “Gidiyor musun?” diye sordu. Yüzümü Görkem'e dönmeden “Gidiyorum.” dedim, onun ses tonuna uyum sağlamaya çalışarak. Bir kaç adım da attıktan sonra, Görkem'in “Git tabi.” diye mırıldandığını duydum ama hiç bir tepki vermeden yürümeye devam ettim. Madem o böyle olalım istiyordu, o halde onun istediği olacaktı.

••••••••

Akşam yemeği için masaya otururken, kızlar bize gelmişti. Aslında onları ben çağırmıştım. Tuğba'nın verdiği adrese onlarla birlikte gidecektim. Dedem, gece geç saatlerde tek başıma dışarı çıkmama müsaade etmeyebilirdi. O yüzden Deren ve Melis'in de yanımda olmasında fayda vardı. Zaten onlar da Tuğba'nın söylediklerini öğrendiklerinde beni yalnız göndermeyeceklerini söylemişlerdi. 

Hep beraber yemeklerimizi yerken, Deren dedeme bakarak, “Dedeciğim bu akşam Almira ile bir yerlere gitmek istiyoruz. Çok sıkıldık biraz kafamız dağılsın.” dedi.  Dedem sorgulayıcı bakışlarıyla, sırayla üçümüze de baktı ve bize güvenircesine gülümsedikten sonra “Çok geç olmadan eve gelin.” dedi. Dedemden izin koparmanın verdiği sevinçle hızlıca yemeklerimizi yedik ve hazırlanıp evden ayrıldık.

••••••••

Deren'in arabasında Tuğba'nın gönderdiği adrese doğru gidiyorduk. Midem kasılıyor, karnım ağrıyordu. Görkem'i ne halde bulacağımı merak ediyordum. Belki de oraya hiç gitmemem gerekiyordu ama şüpheyle yaşayamazdım. Aramızda bir şey yoktu ama beni öpmüştü, şiir okumuştu, beraber geçirdiğimiz geceler olmuştu, bana sarılmıştı ve onunla bir şeyler paylaşmıştım. Bana kalırsa aramızda çok şey vardı ama bunu hiç dile getirmediğimiz için sadece arkadaş gibiydik. Bu bana göre saçmalıktı ama çevremdekilere göre normaldi ve böyle olması gerekiyordu. Görkem'i, Tuğba'nın anlattığı gibi bulmaktan çok korkuyordum. Hakkında güzel düşüncelerim olan birinin düşündüğüm gibi çıkmaması beni çok üzerdi. Özellikle de Görkem'e karşı bir şeyler hissederken, böyle olması fazlaca üzerdi.

CÜDA Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt