SONSUZA DEK

251 15 3
                                    

Sandal dan indi. Şu 'battaniyeyi üstüne ört' dedi ve kucağıma battaniyeyi attı. 'Rodrick birazdan burada olur. Seni arabaya atıp eve götürüceğiz. Tamam?' dedi. Kuşkulanmıştım. Beni niye direk akvaryuma götürmüyorlardı? 'Peki akvaryum olayı?' dedim. Gülümsedi 'Ne o prenses? Korkuyor musun? Merak etme. Sadece pazarları akvaryum açık olmuyor.' Yanıtımı almıştım. Gülümsedim. Belki de korkmamalıydım. Tabii ailemi bir daha görememe ihtimalim vardı. Birkaç dakika sonra John bana seslendi 'Prenses! Gidiyoruz.' Çok olmasa da arabayı birazcık görebiliyordum. Eskiydi ama büyüktü. John yanıma geldi. 'Battaniyeyi düşürmemeye dikkat et. Etraf insan kaynıyor.' deyip kuyruğuma dolanmış ağı çözmeye başladı.

'Beni sen mi taşıyacaksın?'

'Ne oldu? Beğenemedin mi?'

'Biraz yaşlı gözüküyorsun.'

'Zaten o yüzden ben taşımayacağım. Rodrick geliyor. Telefonda.'

Rodrick'i gerçekten merak etmiştim. John battaniyenin altından ağı çıkarmakta zorlanıyordu ama başka şansı da yoktu. Arabalarının kapısı açıldı ve içinden Rodrick olduğunu düşündüğüm kişi çıktı. Pek iyi göremiyordum ama siyah saçları vardı. Yirmisini geçmiyordu. Üstünde siyah bir bluz, altında kot pantalon vardı. Düşüncelerimin aksine yakışıklıydı. Bize iyice yaklaşmıştı bu yüzden bakışlarımı kaçırdım.

'Akvaryuma dönme fikrin bu mu? Bir kız kaçırmak mı?' dedi Rodrick.

'Bu normal bir kız değil oğlum.'

'Yoksa Obama'nın kızı mı?' dalga geçiyordu. Ukala biri olduğu belliydi.

'Burada olmaz. Şunu kaldır da arabaya bindirelim.'

'Kendisi yürüse olmaz mı?'

'Yürüyemem!' diye bağırdım sonunda. İnsanlar bize bakmıştı.

Gözlerini devirdi ve beni kucağına kaldırdı. 'Battaniyenin düşmemesine dikkat et.' dedi John. Peter çoktan arabaya oturmuştu. İnsanlar benim sakat olduğumu sanıp bana acıyarak bakıyorlardı. Sonunda arabaya kadar geldik ve John arka kapıyı açtı. Rodrick beni nazikçe içeriye oturttu. John ve Rodrick öne oturdular. Rodrick sürecekti. 

'Eee?' dedi Rodrick.

'Ne eee?' diye cevap verdi john.

'Bu kızın işi ne burada?'

'Ha o mu? O bir denizkızı.'

'Hadi ama baba 5 yaşında değilim.'

'Hayır ben ciddiyim. Göster ona prenses.'

Bana prenses demesinden bıkmıştım. 'Benim bir adım var!' diye bağırdım.

'Uuu demek ısırıyor.' diye dalga geçti Rodrick.

'Hatırlarsan bana hiç adını söylemedin prenses.'

John haklıydı. Ona hiç adımı söylememiştim. Bu beni suçlu yerine koyuyordu. 'Adım Meradith.' dedim sonunda.

'Meradith. diye tekrarladı Rodrick 'Peki söyle Meradith. Burada olmaktan mutlu musun?'

'Aaaa hayır pek sayılmaz doğrusu!' diye bağırdım.

'Gördün mü baba? Burada olmaktan mutlu değilmiş. Bu bildiğin yasa dışı bir şey.'

'Yasalarda denizkızı kaçıramazsın yazmıyor!' diye bağırdı John.

Bu konuşmadan hepimiz bıkmıştık. Bir kaç defa hızlı nefes aldık. En çok Rodrick sinir olmuş gibi gözüküyordu. Sadece yola konsantre olmuştu. Sonunda ağzını açtı 'Son kez söylüyorum. O bir denizkızı değil! diye bağırdı. Sonunda pes edip battaniyeyi kuyruğumun üstünden çekip önün görebileceği şekilde kaldırdım. Kısa süreli bağırdı ve 'Çekin şunu önümden!' diye haykırdı. Çektiğimde önümüzde bir ağaç vardı. Sarsıntılı bir çarpış oldu ama kimseye bir şey olmadı. Gözlerimi açar açmaz Peter'a baktım. Kollarını tuttum ve 'İyi misin?' diye sordum. Başını sallıyarak karşılık verdi. Rodrick 'Siktir, siktir, siktir.' diye sövmeye başladı. Arabadan çıktı ve çarpan yere bir göz gezdirdi. İçeriye geri girdi ve arabayı çalıştırdı. Bana döndü 'Sen deli misin? Ölebilirdik!' diye bağırdı bana. Suçlu bir çocuk gibi başımı öne eğdim. 'Üzgünüm' diye fısıldadım. Önüne döndü ve Arabayı yola çıkardı. Yola sessizce devam ettik. On dakika sonra durduk ve camdan nereye geldiğimize baktım. Eski bir evdi. Küçüktü ama çok değil. Rodrick aşağı indi ve beni yine kollarına aldı. Ona baktım. Gözlerinin mavi olduğunu yeni fark ediyordum.

'Gözlerin maviymiş' dedim birden. Neden dediğimi bilmiyordum. Sadece söylemiştim.

'Evet.' dedi. bu çok kısa bir cevaptı.

'Araban için üzgünüm.' dedim. Onu daha iyi tanımak istiyordum.

'Üzülme' dedi. Niye hep kısa cevaplar veriyordu? Ne düşündüğünü merak ediyordum.

'Ben nerede kalıcam?' dedim konu açmak için.

'Sana küveti hazırlarım merak etme.' dedi.

'Soğuk suyu severim.' dedim ve gülümsedim. Sonunda evin içine girdik. Evin duvarları kahverengiydi. Sıcak bir yuvaydı sanki. İçinde mutlu anılar olduğu belliydi. Bir an annelerinin nerede olduğunu düşündüm. İşte miydi? Ölmüş müydü? Yoksa hiç gelmemiş miydi? Rodrick beni banyoya doğru götürdü. Banyo çok küçük değildi. Beyaz duvarları vardı. Küvet fazla küçük değildi. Sığardım.

'Burada mı kalıcam' dedim ve bir kaşımı kaldırdım.

'Beğenemedin mi?'  

'Kusura bakma ama büyük bir okyanusdan geliyorum.'

'Okyanus demişken,' güldü ve yüzüme baktı 'Orası nasıl bir yer?'

'Önce beni bir bıraksan?'

Kahkaha attı ve başını öne eğdi 'Haklısın.' dedi. Küvetin yanına geçti ve beni nazikçe suyun içine bıraktı. Söze başladım.

'Denizaltını merak mı ediyorsun?'

Yanıma bir sandalya çekti ve oturdu.

'Aslına bakarsan evet.'dedi.

'Pekala anlatırım ama bir şartım var.'

'Söyle.'

'Sende bana hayatını anlatacaksın.'

'Anlaştık.' dedi. Mutlu olmuştum. Meraklıydım ve bir konuda merak edince kimse beni durduramazdı.

'Pekala. Denizaltı soğuk ve karanlıktır ama insanların gözünde. Bizim için bir yuvadır. Oraya muhtacızdır. Gece olunca ve etrafta hiç insan olmadığındığından emin olduğumuzda...' bir an durdum. Ailemi özlemiştim. Tek yuvamı. Rodrick'e baktım. Meraklı meraklı bana bakıyordu. Devam ettim. 'Tüm ışıkları açarız ve eğleniriz. Annem hep beni se-' Sözümü kesti.

'Senin bir ailen mi var?'

'Tabi ki var. Herkesin var.'

'Ben ailem varmış gibi hissetmiyorum.'

'Ama eminim gelecekte olacaktır ve onları ailen gibi hissedeceğine eminim.' Gülümsedim. O da bana karşılık verdi.

Saatlerce konuştuk ama o bana hayatını anlatmayı unuttu ve bende unuttum. Yine de bir şeyi unuttuğumu biliyordum.


**********************************************************************************************************************

 Gözlerimi açtım. Aydınlık gözüme vurdu ve gözlerimi yeniden kapadım. Birden beynim çalışmaya başladı. Sabah olmuştu. Bu demekti ki akvaryuma gidecektim. Doğruldum ve yanımdaki aynaya baktım. Berbat görünüyordum. Saçımı düzeltirken aklıma dün gece gelmeye başladı. Rodrick ile çok iyi vakit geçirmiştik. Ona denizaltındaki her şeyi anlatmıştım. Çok eğlenmiştik ama tabi ki yerini söylememiştim. Hiç bir insanoğluna güvenemezdim. Saçlarımla oynamaya devam ettim. Güzel görünmek istiyordum. Neden bilmiyordum. Belki de Rodrick'ten dolayıydı. Hayır olamazdı. Sonuçta onun babası beni ailemden uzaklaştırmıştı. Onu sadece bir gündür tanıyordum. Onun da babası gibi olmadığı ne malumdu? Birden kapı çalındı ve ne yapacağımı şaşırıp uyuma taklidi yapmaya başladım. Parkenin üstünde yürüme seslerini duyabiliyordum. Bana yaklaştı ve 'Meradith, ne yapacağımı bilmiyorum.' dedi. Bu Rodrick'ti. Fısıldıyordu. Belli ki uyuduğumu sanıyordu. 'Senden hoşlanıp hoşlanmadığımı bilmiyorum ama daha önce bir kıza böyle hiç hissetmedim. Diğer kızlarla hiç işimi bitirdikten sonra konuşmadım bile. Babamın seni satacağından bahsetmiyorum bile.' Kısa bir kahkaha attı. Yanıma bir tabure çektiğini duydum ve bir el elimi tuttu. 'Peki söyle prenses, bu ne kadar sürecek? Sonsuza kadar mı?' Gözlerimi araladım. 'Sonsuza dek.'diye fısıldadım.

Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Yayınlamam biraz uzun sürdü. Doğum günüm vardı iki gün önce ve arkadaşlarım bizde kalmıştı bende yazamamıştım ve sonunu on iki de yetiştirmeye çalıştım. Yazım yanlışlarım olabilir. Teşekkürler okuyanlara... :*

OYUNCAKWhere stories live. Discover now