Cinayet>2

41 12 0
                                    

Acımasız olmalı insan. Kırılırsın bir yerden sonra ve o kırıldığınız yer sizin mezarınız olur işte o zaman ölürsünüz.

Anne nedir?

Bence anne her erkek/kız evladın nefesidir,canıdır. Birinin kalbinizi yerinden söküp aldığını düşüşünün yaşayabilirmisiniz? Cevabı ben vereyim HAYIR! Benim kalbimi söktü babam dediğim adam nefes alamadım öldüm. Annemin ölüsünü ilk gördüğüm zaman deliye döndüm o duyguyu tatmadığınız sürece bilemezsiniz. Asla unutamam o günü. O acı çığlıklar,feryatlar o günün en göze çarpan görüntüsü annemin heryerinden kan akması ve annemin bembeyaz tenini boyamasıydı. Çok zor hayatınıza tek başınıza devam etmek,her düştüğünüzde sizi kaldıracak biri yok hayatınızda.

O güne dönmüştüm sanki arkamdan gelen korna sesleri kulağıma bir feryat gibi geliyordu.

"Bilader hadi be bu yanan kaçıncı yeşil!" arkamda siyah 2018 model bir Range Over'ın camından çıkan ve bana bağıran adamın sesiyle kendime gelirken sinirle arabadan indim,aşağı indiğim anda bağıran adam sus pus olup camdan içeri geri girdi,adam renkten renge girerken sinirle ona doğru yürüdüm

"Bana mı dedin bilader?"
Bir süre yüzüme baktı sert duruşundan taviz vermeden konuştu
"Evet sana dedim yarım saattir ilerlemiyorsun! Bu yanan kaçıncı yeşil?!" sakin olmam gerekliydi sinirlerimin beni ele geçirdiğini hissedebiliyordum. Derin bir nefes alıp sabırla adamın verdiği sert cevabı cevaplayacağım sırada konuşmaya devam etti
"Arkadaki araç kuyruğunu görmüyor musun? Eminim sana hepsi ana avrat sövüyordur!" o an beynimde bir bomba patladı âdeta,bomba beynimi paramparça ederken hırsla adamın arabasının kapını açıp iki elimle yakasına yapışıp onu çıkardım arabadan,korku dolu gözlerle bana bakarken beynimin ücra bir köşesi bana sakin olmamı söylüyordu ama herşey için çok geçti o bomba patladı ve o bombanın parçaları ANNEMİ hedef aldı
"Şimdi senin o sikik ağzını ne yapayım? Ha söyle?!" adamdan çıt çıkmazken cadede ölüm sessizliği oldu âdeta kimseden ses çıkmazken gözlerim tekrar karşımdaki orospu çocuğuna kaydı
"Konuş lan! Sen benim anneme laf ettin. Kimsin lan sen orospu çocuğu!"

"Evlât sakin ol annene birşey demedi-"

"Kes lan sesini!" dedim boğazına dalarak

"B-bırak nefes alamıyorum!"

"Oda nefes almıyor artık hemde kimin yüzünden biliyor musun? Senin gibi bir puşt yüzünden!"

"Manyak mısın? Bırak lan!" o her konuştuğunda biraz daha sıktım boğazını

"Benim annem öldüğünden beri manyağım ben! Manyağım... Manyak..." gelim yavaşça gevşedi adamın boğazından fırsattan istifade hızla arabasına binip gaza yüklenip uzaklaştı. Hergün dibe batarak yaşıyordum ve bu durum beni ucu görünmeyen bir felakete sürüklüyordu.

Bir gün,bir saat,bir saniye ne zamandır burdayım hiçbir fikrim yoktu bilincim kapalı bir şekilde yoğun bakımda yatıyordum sanki herşeyden habersiz kulağıma bir melodi geliyor sinirlenip kulaklarımı kapatıyorum arabamın önüne yere cenin pozisyonu almış,herkesden soyutlanmış bir şekilde oturuyordum. Tek bir kişiye ihtiyacım vardı tek anneme ona dokunmaya,onun kokusunu içime çekmeye ihtiyacım vardı her geçen gün dibe batarak yaşamaya gücüm yoktu ve biliyordum aslada olmayacaktı.

Havanın yoğun kasveti yerini yavaş,yavaş yağmur sularına bırakıyordu,İstabulun neredeyse heryerini aydınlatacak kadar çakan şimşek gözlerimin biran heryeri bembeyaz görmeme neden olurken,gök öyle bir öfkeyle gürledi ki kıyametin habercisiydi adeta. Yine o sinir bozucu ses yankılandı kulaklarımda elimi ağır ağır ceketimin iç cebine sokup telefonu açtım
"Abi neredesin sen kaç saattir?! Burada meraktan öldük. Alo abi? Cevap versene?" sustum Asel'e cevap vermek istedim ama bunu yapacak gücü bulamadım.
"Ahsen cevap vermiyor! Abi ne olur cevap ver" onun hüngür hüngür ağlaması beni mahvederken yine sustum. Telefonda bir hareketlilik oldu ve bir iki saniye içinde Ahsenin sesini duydum

"Arel oğlum neredesin? Asel burda helâk oldu ağlamaktan yerini söyle almaya gelelim seni. Bak toplantıyada gitmemişsin!"

"Ahsen benim konuştuğumu Asele belli etme. İyiyim birşeyim yok. Bir kavgaya karşıtım eve gelince sana anlatıcam hepsini anlaştık mı?"

"Asel cevap vermiyor"  telefondan Aselin ağlama sesi geliyordu ve telefon kapandı. Telefonu arabanın açık duran sürücü koltuğuna fırlattım. Hiçbir şey umrumda değildi küçük bir çocuk gibi annemi istiyordum. Yanımdan geçen arabadaki insanlar bana uzaylıymışım gibi bakmaları bile artık umrumda değildi. Yağmaya başlayan yağmur umrumda değildi,insanlar umrumda değildi,dünya umrumda değildi,nefes alıp vermem umrumda değildi.
"Siktir!" sinirle elimi yumruk yapıp asfalta geçirdim
"Benim küçük minik yavru kaplanım" kulağımdan gelen bir uğultuyla karışık annemin sesini duyuyordum sanki
"Yüzüme bak Arel." sanırım halüsinasyon görüyordum
"Burdayım yavrum yüzüme bak." kafamı kaldırdım ama kimse yoktu caddede geçen arabalar,gereksiz yere mutluluk tablosu çizen insanlardan başka kimse yoktu kafamı sağa sola salladım kendime gelebilmek için ve beynimin içinde bana oyun oynayan uğultu durdu kendimi yavaş yavaş oturduğum yerden zorda olsa kaldırdım ayağa kalktığım sırada arabanın camına yansıyan kendime baktım ben kendim değildim,saçlarım dağılmış gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olmuş,sabah annemin öğrettiği gibi yaptığım kravatım... Ben bugüne kadar annemin öldüğü günden beri dağılmamıştım. Arabaya binip kapıyı kapattım caddedeki tüm sesler dışarıda kalırken kendimle baş başa kalmıştım. Derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdım. Araba bir süre çalışır vaziyette durdu. Koltuğa fırlattığım telefonumu alıp saattin kaç olduğuna baktım gecenin birine geliyordu ben bile şaşırmıştım o kadar saat nasıl tek başıma öylece İstanbulun herhangi bir caddesinde tek başıma saatlerce oturmuştum. Vitesi dörde atıp sonuna kadar gaza yüklendim arka tekerlerden tiz bir ses çıkarken hızla caddeden uzaklaştım...

Eve gittiğimde evin lambaları hâlâ yanıyordu. O an ikilemde kaldım eve girsem Asel'in soru yağmuruna tutulacaktım,girmesem daha çok merak edeceklerdi. Arabayı evin garajına park ederken içimde tarif edemeyeceğim bir duygu oturdu ama böyle korku dolu değil hüzün dolu,arabayı istop ettirip bir süre bekledim sonunda dayanamayıp arabadan indim. Yavaş adımlarla eve yaklaşırken kalbimin sıkıştığını hissettim ama umursamadım. Nihayet evin kapısına geldiğimde derin bir nefes aldım ve zile bastım korkuyla kapının açılmasını beklerken kapıyı açan kişi Ahsen oldu
"Arel! Oğlum nihayet geldin!" bağırarak boynuma atladı sevinçle

"Şiiit,sessiz ol bağırma!"

"Ne demek bağırma eşek sıphası burda öldük meraktan!"

"Asel nerde?"

"Bir,iki saat önce odasına uyumaya çıktı. Yavrum ağlayarak uyudu seni sayıkladı." dedi hüzün dolu bir sesle. Ahsenin dedikleri kalbime bir kurşun yemişim gibi bir iz bıraktı.

"Anladım... Ee gecenin geri kalanını kapıdamı geçirteceksin bana?!" diye sordum gergin havayı dağıtmak adına

"Geç içeri geç..." kolumdan tutup beni söylenerek içeri soktu"...hemen banyoya gir duş al seninle konuşacak önemli şeylerim var." Ahsenin yüzüne baktığımda biran gözlerinden korku geçti;
"Ne oldu?"

"Sen bi duş al rahatla öyle konuşalım" bir süre tereddütte kalsamda el mahkûm merdivenlere yöneldim.

Yukarı çıkıp direk odama gitmek yerine Asel'in odasına yöneldim kapısı aralıklı duruyordu. Ses çıkarmamaya çalışarak aralıklı duran kapısını açtım ve içeri girdim. Kafasını yastığına iyice sokmuş derin bir şekilde uyuyordu,biraz daha yanına yaklaşıp yatağının boş kalan kısmına oturdum uykusunda bile ağlamaktan içini alamıyordu,yüzü kıpkırmızı olmuştu onu öyle görünce suçlu olan tarafım ağır bastı. Bir süre onu izledim tıpkı anneme benziyordu Asel;biçimli burnu,kalem gibi kaşları,etli dudakları,kahvenin en koyu rengine bulanmış upuzun saçları,bal sarısı gözleri,ayı kıskandıracak kadar beyaz olan teni... Bir kız çocuğu annesine bu kadar mı benzerdi size şuan bildiğiniz ruhu hâlâ bizimle ama bedeni toprağın altında yatan annemi tarif ettim. İçim acıyordu,içimde bir yanardağı patlamaya hazır bir şekilde lavlarını tüm vücutuma salıyordu. Ve ben bu lavların Asel'e değmesinden korkuyordum.

Evet bir bölümün daha sonuna geldik vote ve yorum yaparsanız çok mutlu olurum:)

Sizi seviyorum<3

CinayetWhere stories live. Discover now