"Aha tuttum." dedim elim sert bir şeye çarpınca.

"O kolum." diye mırıldandı Anıl.

"Öyle mi? Pardon."

"O da karnım."

"Aa. Bu ne?"

"Komik değil."

"Hmm..."

"Sakın."

"Mum ararken başka bir şey buldum galiba." dedim onu zor durumda bırakmaktan çok keyif alarak.

"İşaret fişeği buldun." dedi boğuklaşan bir sesle.

"Ateşleyelim."

"Lan dursana yakalanaca- Anılcan, şimdi de götümü ponçikliyorsun. Bilerek yapıyorsun, değil mi?"

"Sana ellemeye sırtından başlamayacağımı söylemiştim." dedim sırıtarak, kontrolden çıkan nefes alışverişlerini duyabiliyordum. Tam o sırada yüzümün hemen önünde parlayan bir çift göz gördüm ve aynı anda Oğuzhan dibimize girmiş bir şekilde fısıldadı.

"Abi siz ne yapıyorsunuz acaba?"

Yatakta basılmış gibi irkilirken Anıl elini hemen benimkinden çekti. "Hiç. Hiçbir şey."

"Lan sen ne zamandır ordasın? Bukalemun  gibi kamufle olmuş, ruhumu teslim ediyordum."

"Onu bunu bırakın da... Vay anam vay, az önce neler döndü Serhat ya?"

"Ya bir şey döndüğü yok, elim onun şeyine çarptı yanlışlıkla."

"Senin elin de hep oraya çarpıyor niyeyse."

"Oğuzhan seni çarpacağım ben şimdi. Siktir git bize salonun yolunu göster."

"Salondasınız." dedi Oğuzhan.

"Ne?"

"Ohooo, bunların kafa iyice uçmuş. En son aynı dalgınlığı liseli aşıklarda görmüştüm, onlar da her dersten önce tavşan gibi-"

"Sen merdivenden indiğimizi hatırlıyor musun?" diye sordum Anıl'a hayretle.

"Ben mum aramamızdan sonrasını hatırlamıyorum." diye cevap verdi.

Oğuzhan "Hadi gelin, Ouija oynayıp ruh çağıracağız." derken bizi halının üstüne bir çember biçiminde bağdaş kurup oturacağımız yere doğru çekiştirmeye başladı.

"Of, çocuk çocuk işler mi yapacağız cidden?" diye itiraz ettim.

O laf sokmadan önce ben içimden kendi kendime laf sokmuştum ama bu yine de Anıl'ın "Konuşana bak, 19 yaşında hala Subway Surfers'a Türkiye haritasının gelmesini bekliyor." demesini engellemedi.

"Senin canın yine mum aramak istiyor sanırım?" dedim ona tehdit yüklü bir gülümseme gönderirken.

"Sen o günleri mumla ararsın." dedi gülümsememi tehlikeli bir şekilde bana geri iade ederek.

Az sonra Cemal, Bartu ve Ergün ellerinde mumlarla çayda çıra oynayacakmış gibi bir edayla mutfaktan yanımıza geldiler. Oluşturduğumuz çembere katılırlarken Ergün önce Anıl'a umduğumdan daha yakın oturmuş, daha sonra yüzünde ilgili bir ifadeyle elindeki sargıya bakıp gözlerini benim hırpalanmış suratıma çevirmişti. "Sen dövüştünüz?" diye sordu endişeyle.

"Yanlış anlaşılma olmasın, ben onun kafasına yumruk atmadım. O gelip kafasını benim yumruğuma çarptı." dedi Anıl. Gramer katili bir yandan onu dinlerken diğer yandan yanağına dokunuyor, resmen çocuğu gözleriyle yiyordu. Önümdeki manzarayı görmemek için bakışlarımı başka yere çevirdim. Bu paravan sevgililik işi düşündüğümden daha zor olacak gibiydi.

adaş • bxbWhere stories live. Discover now