7. BÖLÜM PART 1

2.9K 286 55
                                    

Bahar geldiği gibi yerini hızlıca yaz yağmurlarına bırakmıştı. Şehre inen puslu hava her yeri sarıp sarmalamış şehre hakim bir noktada duran iki katlı müstakil evin büyük salonunda genç kız çevresini seyrediyordu. Annesi hemen arkasında telaşlı sesiyle sürekli söylenip duruyor babası içtiği purosunu çok önceden söndürmüş ama kokusu hala genzini yakacak derecedeydi.

"Hanımefendi evlenecek insan yokmuş gibi tanıdığımız etmediğimiz bir insanı çıkarıyor!" Ali Hancı lafı edildiğinde ağır üsluba sahip bir elçiydi. Türkiye'ye sık sık giderek Ankara'da ki konferanslarda sözü dinlen, cemiyet hayatında da eşi onu temsil etmek için sosyetenin her zaman göz bebeğiydi. Kızları Şehrazat'ın bütün kıyafetlerini

"Dilini bile bilmediğimiz bir coğrafya üstelik!" diye araya giren Ayla hanım hızlıca kızının elini kavradı.

"Lütfen yavrum bir kere daha düşün, olacak iş mi bu yaptığın kuzum? Bir Arap hem, şeriatla yönetilen bir ülke orası!"

"Hayır anne! Orada şeriat yok, sadece resmi dini Müslüman hem bizde Müslüman değil miyiz?"

"Şuanda asıl konumuz dini düşüncemiz değil küçük hanım! Ülkesinden eşinden izni olmadan çıkamadığın bir ülkede yaşamak istediğini söylüyorsun"

"Biz Ahmed'le birbirimizi çok seviyoruz, ailesi orada ve o ailesine çok önemsiyor-"

"Ya biz! Biz ne olacağız? Sen bizim tek yavrumuzsun, aklın alabiliyor mu hiç tanımadığın etmediğin bir yerde yaşamak?"

"Çok zor olmasa gerek annecim" dedi Şehrazat gülümseyerek.

"Hayatımın neredeyse tamamını bilmediğimiz etmediğimiz ülkelerde yaşayacak geçmedi mi?"

"Bu aynı şey değil!" diye itiraz etti Ayla hanım. Koyu kestane saçları omuzlarına dökülmüş önüne çektiği dalgalı röflesi bozulmuştu.

"Bu evlilik asla gerçekleşmeyecek Şehrazat!" diye hızlıca ayağa kalktı Ali bey. Şehrazat anne ve babasının arasında kalmış vaziyetteydi.

"Sadece bir kere onu görseniz onun nasıl iyi bir insan olduğunu anlarsınız lütfen babacım bu akşam yemeğine gelsin?" Şehrazat gözyaşlarının her an akacağını hissediyordu. Babasının yüzü şimdi kan kırmızısıydı. Öfkeli sesi bütün odayı dolduruyordu.

"Katiyen! Bu izdivaç asla gerçekleşmeyecek Şehrazat!"

***

"Ah benim akılsız gızım, gönderil mi hiç erini öyle ellere?" Anasının sürekli dizlerini vurup vurup ona kızmasını sineye çekiyordu İnci. Üzerine giydiği al elbisenin eteklerinde ki ince boncuklar oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandıkça ses çıkarıyor, ses canını sıkıyordu. Anasını görmeyeli iki ay olmuştu. Gelir gelmez onu evin en serin odası olan taş sofaya buyur etmişti. Taş sofa ismini ilk geldiğinde anlamıştı, konaktaki en küçük misafir odasıydı, Meryem ananın anlattığına göre de Alaz serin diye bu odadan çıkmazmış küçükken. Soğuk taş duvarlarının serin yüzüne baka baka taş sofa koymuşlardı odaya. Odada ki ahşap mobilyalarının kiremit rengi kumaş kaplamanın üzerinde altın kumaş detaylarıyla tamamlanıyordu.

"Alaz da istemedi ana hem endişe ediyor bir şey olur diye" yutkundu, yalan söylediği ortaya çıkmasın yine kızardığı yanaklarını sakındı ananasından. Kadıncağız kızının elini kavradı.

"Seni el üstünde tutan erine bi bebe vereydin, doktora gidicez demiştin gittiniz mi?"

"Gittik" diye yalanına devam etti.

"Ee?" dedi kadın heyecanla.

"İkimizde de bi sorun yok ana, sadece stres falan işte"

"Allah Allah, ne stresiymiş bu?"

HİCRANDär berättelser lever. Upptäck nu