Final

11.4K 567 143
                                    

"Evet, efendim. Kızınızı seviyorum."

Babam, annemin laf sokması yüzünden bama soramadığı soruları kaynaşmak bahanesiyle Cem'i çağırdığımız yemekte sorarken annem ve ben konuya karışmamakta kararlıydık.

Cem gayet saygılı bir şekilde babamın "Kızımı seviyor musun?" sorusunu cevapladığında babamın sıcaktan kırmızılaşan yüzü buruştu. Ben, Cem'in neyi yanlış yaptığını düşünürken babamın beni göstererek "Bu kızı sevecek kadar ne yaşadın be oğlum?" demesiyle gözlerimi devirdim.

Annem ise babama alttan bir dirsek vurup "Hayrilik yapmayı bir kez olsun bırak, Hayri." diye mırıldandığında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Bu sırada Cem'le göz göze geldiğimizde bana yardım dilenirmiş gibi baktığını görüp hızlıca bir şeyler düşünmeye başladım.

"Lavabo mu? Gel, göstereyim."

Sesli bir şekilde konuştuğumda ilk birkaç saniye Cem kaşları çatılı bana baksa da sonra ne yapmaya çalıştığımı anlayıp rahat bir ifade takınmış ve benim gibi o da ayağa kalkmıştı.

Bize bakan babam ve anneme bir baş selamıyla karşılık verip yemek masasını terk ettiğinde peşinden ilerledim. Salona çıkıp annemle babamın görüş alanından çıktığımızda ne olur ne olmaz diye düşünerek Cem'i odama sürükledim.

"Ecel teri döktüm, yemin ediyorum."

Cem gerçekten terlemiş gibi alnını silip konuştuğunda sırıtıp annemin Cem gelecek diye özenle düzelttiği yatağıma oturdum ve annemin Cem'i odama getireceğimi tahmin ettiği için bunu yapmamış olmasını umdum.

"Ne sandın, babamdan kız almak kolay mı?"

Oflayıp yanıma oturdu ve odamın her yerini kaplayan üzeri örtülmüş tuvallere baktı.

"Resim yeteneğin olduğunu ve resim yapmayı sevdiğini biliyordum ama bu kadarını tahmin etmiyordum." dediğinde sessiz kaldım.

Yavaşça ayağa kalktı ve en büyük tuvalin önünde durup elini beyaz örtüye uzattı ama son anda aklına bir şey gelmiş olmalı ki durup bana döndü.

"Açmama izin var mı?"

Benden beklenmeyecek kadar durgun bir masumlukla başımı olumlu anlamda salladığımda örtüyü yavaşça çekti. Beyaz örtü ayaklarının önüne düştüğünde ben de ayağa kalkıp yanına geçtim ve tuvalin üzerindeki Cem'in resmine baktım sanki o resme binlerce kez bakmamışım ve her detayını ezberlememişim gibi.

Cem'in yeşil gözlerinin bana döndüğünü hissettim ama ona bakmadım. Gözlerim tuvaldeydi. Açıklama gereği duydum.

"Bir arkadaşımla kafeye gitmiştik. Çağrı'nın ünlenmeye başladığı zamanlardı. Elis de, yani arkadaşım da, Çağrı'yı çok seviyordu. O kafede seni gördüğünde çok heyecanlanıp fotoğrafını çekmiş, sonra seni bana göstermişti. Sizin tayfadan kimse yoktu yanında. Tek başına oturuyordun. Sonra biri seni aradı, konuşmaya başladın. Yakın bir masadaydık, konuştuklarını duyabiliyorduk."

Duraksayıp gülümsedim.

"Ses tonun, mimiklerin, konuşman, karşındaki kişiye kardeşim derkenki samimiyetin, kaşlarını çatısın, gülüşün... Her şeyin çok güzeldi. Erkekler güzel olur mu deme bana, sen güzeldin. Çok güzeldin hem de."

Derin bir nefes aldım.

"Eve geldiğimde aklımda sen vardın. Elis'e, bir arkadaşıma yazıp fotoğrafını istedim o gün. İlk başta çok sorguladı, Çağrı'nın fanıydı, hepinizi çok seviyordu ve koruma iç güdüsüyle doluydu. Sonradan galiba senden etkilendiğimi anladı ve çektiği fotoğrafı bana gönderdi."

Tuvaldeki yüzüne dokundum. Yanımdaydı ama bir vefakarlık yapıp lise dördün başından beri bana eşlik eden resme dokunmak istemiştim.

"Seni çizdim ben de. Üç gün sürdü ama hayatımdaki en güzel günlerdendi bu üç gün. Sonra senin gittiğin yerlere gittim hep. Gittiğin yerleri de sosyal medyadan buluyordum. Çok kez karşı karşıya geldik, yani en azından sen benim karşımdaydın. Ben senin karşında olmasam da... İyi hissettiriyordu."

Tuvale dokunan elim tuvalden kirpiklerine kaydı.

"Kirpiklerinin sayısını, saç tellerinin alnına düşüşünü bile ezberledim. Sonra Çağrı daha çok ünlendi ve siz ulaşılamaz bir hal aldınız. Eğer hepiniz ünlü olmasaydınız karşına çıkabilirdim. Ama ünlüydün, karşına çıksaydım beni basit bir hayran sanıp başından savabilirdin. Korktum ben de."

Tekrar gülümsedim.

"Elis'ten numaranı aldım, biraz zordu ama başardım. Onun numaranı nerden bulduğuna gelirsek de... Yani, orası biraz karışık. Sonra anlatırım. Neyse, numaranı alınca sana yazdım ve mesajlarımı görmeni umdum. Kişiliğim gereği mesajlarım ciddi değildi ama sana hissettiğim şeyler ciddiydi, yemin ederim."

Bir sessizlik oluştu aramızda. Uzun bir sessizlikti ama benim hareketli kişiliğim bile rahatsız olmadı bundan. Yine de onunla konuşarak geçirebileceğimiz saniyeleri sessizliğe yem etmek istemedim.

Ben, sessizlikten bile kıskanırdım onu.

"Çok ciddi oldu, değil mi?"

Güldüm. Ama o gülmedi. Tuvalden indirdiğim elimi tuttu, sonra diğer elimin parmaklarıyla buluştu parmakları. İki elim de ondayken gözleri de gözlerimi yakaladı. Derin bir nefes alıp bana yaklaştı ve alnımdan öperek döktü cümlelerini içime.

Sonra dudaklarının yerini alnı aldı. Alınlarımız birbirine yapışıkken dudakları aralandı yavaşça.

"İçeri gitsek iyi olacak, müstakbel kayınbabam bizi her an basabilir."

Ciddiliğimiz de buraya kadardı.

Ayçiçeği Ressamı | TextingWhere stories live. Discover now