Bölüm 2

1.6K 190 90
                                    

Ben bu kitabı yayımladığımı unutmuşum... 🤐

''Gel buraya.''

Elimdeki kepçeyi şöyle bir sallarken mırıldandım. Bağıramadım çünkü onu da yapsam tezgâhın hemen diğer tarafındaki Kyungsoo'dan azar işiteceğim kesindi. Şimdilik elindeki bardağı kurularken sakin görünüyordu. Haklı olduğumu düşünüyor olmalıydı. Yoksa elimde bir kepçeyle, biricik kafesinde, masaların arasında bir o yana bir bu yana koşuşturarak Baekhyun'u kovalamama asla izin vermezdi.

''Elindekini bırak da sakince konuşalım Sehun. Yoruldum ben.''

Kepçeyi sıkıca tutup gözlerimi kıstım. Attığım tehditkâr bakış ne kadar işe yaramıştı bilmiyordum ama Baekhyun önündeki sandalyeyi sıkıca kavradı.

''Rezil oldum. Adam onun sapığı olduğumu düşünüyor. Her şeyi yazmak zorunda mıydın? Aptal. Ne diye benim adımı söyledin ki?''

Ayağımı hırsla yere vurdum. Dışarıdan nasıl göründüğümüzü bilmiyordum ama kafede kimsenin olmaması şansımızaydı. Zaten bu kadar erken saatte gelen olmazdı.

''Başka çarem yoktu tamam mı? Adam ikimizden biri olduğunu zaten anlamış. Ne yapsaydım? Benim o mu deseydim? Chanyeol duysa açıklayamazdım asla. Ondan önce mi olmuş sonra mı olmuş dinlemez ayrılıverirdi benden. Yuvamı mı yıksaydım Sehun?''

Dudaklarım titredi önce. Anladım başıma gelecekleri de elimdeki kepçeyi önümdeki masaya bıraktım. Yere çöktüm öylece ve ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra hem de. Üzüldüğümde kolay kolay ağlayamayıp böyle sinirlendiğimde içim dışıma çıkana kadar ağlamam da benim lanetimdi işte.

Baekhyun benim krize girercesine ağladığımı görünce savunmasını indirip küçük adımlarla yanıma yaklaştı. Teslim olmuştum içinde bulunduğum duruma çünkü. Bu saatten sonra benden kimseye zarar falan gelmezdi. Kendimden başka.

''Ağlama ama bebeğim. Tamam bak. Konuşursun eskidendi o olay falan dersin. Buluruz bir yolunu. Ağlama Hun.''

''Sikeyim seni Baekhyun. Hala yol diyor. Neyin yolu ya? Adam pişkin pişkin sırıttı karşımda. Egosu zirvede keyif yapmıyormuş gibi bir de ben okşadım senin yüzünden. Peşinden koşmayan yok sanıyor herif. Bir daha da çalışmam ben orada.''

O zamana kadar sessizce işini yapan Kyungsoo paldır küldür yanıma geldi. Başıma gelecekleri bildiğim halde kaçamadım üstelik. Ayaklarım beni taşıyamıyordu. Kyungsoo eliyle ağzıma şöyle bir vurdu. Ağladığım için bana acımış olmalı ki yavaş burdu bu kez.

''Küfür etme diye kaç kez söyledim sana Hun.''

İyice yanıma yaklaşmasını fırsat bilip kollarımı doladım bedenine. Dengesini yitirip yanıma düşünce de sıkıca sarıldım.

''Burada çalışsam olur mu Soo? Çok çalışırım. Söz.''

Elleri omuzuna düşmüş başıma yükseldi. Saçlarımı usul usul okşadı. Kafenin ortasına çökmüş ağlamam da onun beni teselli etmesi de normalmiş gibi davrandı. Oysa Yixing benim bu hallerime dayanamayıp mutfağa, yardım edeceğim bahanesiyle kaçalı çok oluyordu.

''Saçma saçma konuşma Hun. Hem sen anlat bakayım bana. Ne dedi senin o patron? Ne dedi de geldin bu hale?''

Aklıma geldi yine olanlar, ellerim yüzüme kapandı. Ben yazılan her şeyi okuduktan sonra bakamamıştım birkaç dakika adamın yüzüne tabii. Baekhyun aşkını ilan etmiş çünkü. Hem de Kim Jongin'e. Her şeyi de yazmış açık açık. Gözlerini ondan alamadığını. Geldiği günden beri onu düşündüğünü falan. İsim de yazmamış üstelik. İşte tüm bu itiraflar bana kalmıştı. Ben koşmuşmuşum Jongin'in peşinden. Gizli gizli odasına giriyormuşmuşum. Onu düşünüyormuşum her an. Yuh denirdi buna. Ben de öyle yaptım.

A Bunch Of Lavender Smell Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin