36. Bölüm

2.5K 242 164
                                    


Altta ki yıldıza dokunmayı ( bir okurumun deyimiyle yanlışlıkla iki kez ard arda değil ama :D ) ve satır arası yorumlar bırakmayı lütfen ama lütfen unutmayınız.

Keyifli okumalar...

Güneş şansız ve kimsesiz bir kız çocuğu olmuştu hep ve öyle de ölecekti.

"Bu gün buraya beni Bora 'nın evlilik teklifi sürprizine götürmek için geldiniz, biliyorum ben. Bora hissettirmemek için çok uğraştı ama anladım." dedi Güneş ve bakışları boşlukta takılı kaldı.

Bora ile evlenmek herhalde muhteşem bir şey olurdu. İlk defa birlikte oldukları o gece aklına geldiğinde, dudaklarının etrafından buruk bir tebessüm geçip gitti. Ölmeden önce sevdiği adamla sevişmek istemişti. Ve istediği gibi yapmıştı. Ölmeden önce sevdiği adamın karısı olmak isterdi. Ama bu konuda istediğini yapamazdı. Bunu Bora 'ya yapamazdı.

" Ben buralardan gitmek istiyorum. Şimdi gidin ve Güneş seni değil başkasını seviyormuş falan deyin. Bir şey anlatın ona ve benden nefret etmesini sağlayın." dedi, duygu yoksunu bir sesle.

Poyraz ve Altay birbirine şaşkınlıkla baktılar. "Güneş, şimdiye kadar kimseye özellikle de seni canından çok seven kan kardeşim Bora 'ya bu durumdan bahsetmemiş olman bile bir hata. Ona bunu anlatmaya mecbursun. Saçmalamayı bırak." dedi Altay.

Güneş ona olumsuz bir ifadeyle baktı ve başını iki yana salladı. Bu konuda kararını vermişti.

" Siz anlattıklarımı tam olarak anlayamadınız galiba. Bu ayakta geçirdiğim son zamanlarım. Gün geçtikçe her şey daha kötü olacak. Bundan kısa bir zaman sonra da görmeyen, duymayan, belki de felçli bir hasta olarak öleceğim. Acı çeke çeke, kıvrana kıvrana öleceğim. Bora buna tanık olursa, sonra ne olur bir fikriniz var mı? Allah korusun, arkamdan gelir belki de. O muhteşem bir adam, güzel günler görmeyi benden, herkesten çok hak ediyor. " dedi ve dudaklarını birbirine bastırıp, göz yaşlarının süzülmesine izin verdi.

Allah biliyordu içini çok korkuyordu. Şimdiye kadar ki noktaya gelene kadar bile yalnız olmak onun için fazlasıyla zor olmuştu. Öleceği gerçeğini artık kabul ediyordu. O da isterdi ki ölüme yalnız gitmeyi değil, taparcasına sevdiği adamın kollarında gitmeyi. Ama bunu ona yapamazdı. Bora, sevdiği kadının günden güne eriyip sonra da ölüp gitmesini görmeyi hak etmiyordu.

Eğer aynı durumu Bora yaşamış olsaydı, Güneş tereddüt etmez sevdiği adamın peşinden giderdi ölüme. Sonsuza dek ondan ayrı kalma fikrini kabullenemez, kıyardı canına. Güneş, Bora ' çok iyi tanıyordu. Onun aşkının da sevgisinin de ne derece gerçek ve kudretli olduğunun farkındaydı.

Günden güne çöktüğüne, acılar içinde öldüğüne şahit olursa Bora, hayatına devam etmezdi. Asla hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmez, ne kadar zaman geçerse geçsin mutlu olmazdı. Ve belki de tahmin ettiği gibi, arkasından gelirdi ölüme.

Oysa ki Bora, Işık isminde bir kız çocuğuna babalık yapmayı hak eden bir adamdı. Yaşamayı, mutlu olmayı, baba olmayı, bu hayatta iyi ne varsa görmeyi hak eden yürekli bir erkekti . Güneş ondan bu hakkını çalabilecek kadar düşüncesiz ve vicdansız bir kadın değildi.

"Yeter Güneş! İkide bir şu 'ölüm' kelimesini ağzına alıp durma. Yurt içinde yurt dışında tanıdığımız çok iyi cerrahlar var. Üstelik Bora 'ya bir şey anlatmama saçmalığı da nereden çıktı? Senin peşinden aylarca koşmuş, seni taparcasına seven bir adamı kandırabileceğini düşünmen bile bir deli saçmalığı. " diye bağırdı Altay sinirle.

YEİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin