14. Bölüm " Şans "

5.6K 314 23
                                    

Bölümün yorum ve beğeni sayıları az olsa da yükselebilirse eğer hemen yarın yeni bölümü yayımlayabilirim.

Bu bölümünün ise hemen ardından geleceğe dair bir alıntı gelecek birazdan . Beklerim. :)

Güneş, tezgahı temizleyip içki bardaklarını da teker teker dizdikten sonra arkasına, şişelerin dizili olduğu alana doğru ilerledi. Şu ana kadar her gün, eline geçen şişelerden farklı farklı şiirler okumuştu, onları not edebilmek için bir defter edinmiş ve hiç atlamadan hepsini teker teker yazmıştı. Ancak Bora'nın tam da gözlerinin içine bakarak, şişelerden gördüğü o şiiri kendisine okumasıyla ve tabi tüm parçaları birleştirdiği anda ortaya çıkan gerçekle birlikte artık her şey çok daha karmakarışıktı. Önceden bu içkileri üreten firmaların yaptığı öylesine bir şey zannederken bunu, artık biliyordu ki o şiirlerin o şişelere teker teker kazınma sebebi kendisiydi.

O şişelere parmaklarını değidirmek artık sıradan bir şey değildi. Ancak bir çalışan olarak o şişleri oradan indirmesi ve müşteriler gelmeden önce bir kısmını tezgahın alt kısmına dizmesi gerekiyordu. Ve genç kız bir şişeyi çekti, üzerinde ki kabartmalara merakla baktı.

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

   Özdemir Asaf

Güneş okuduklarıyla birlikte nefesini sesli bir biçimde dışarıya bıraktı ve tam o anda duyduğu gür sesle de arkasına dönmek zorunda kaldı.

"Tam olarak bize uyumlu bulduğum bir şiir, beğendin mi?" Bora buradaydı. Bar taburesinde oldukça rahat bir biçimde oturmuş kendisini izliyordu.

Güneş ona baktı. Onu burada görmesine şaşırmıştı. Oysa ki Bora aylarca kendisini tam da bulunduğu konuma bakan bir odadan gizli gizli izlemiş, her sakarlığının ya da her hareketinin bizzat şahidi olmuştu ancak Güneş'in bundan haberi dahi yoktu.

"Mekanın bar bölümü henüz açılmadı." dedi Güneş, sesinde ki ifadesizliği koruyarak. Bu sakinliğinden, bu ifadesizliğinden kaynaklı olarak belki ona değerli bir madalya dahi takılabilirdi. Evet, bu her insanda bulunamayan oldukça ender bir özellikti ancak genç kız bunu o kadar iyi başarıyordu ki, Bora 'ya göre artık bu kadarı da biraz fazlaydı.

"Bu anlamamazlıktan gelişin biraz sinir bozucu değil mi sence de Güneş? Müşteri olarak değil buraya senin için geldim."

"Beni tanımıyorsun bile, buraya neden benim için gelesin ki?"  dedi Güneş oldukça net bir sesle. Bazı şeyleri artık anlayabiliyordu ancak mantığına asla yatmayan bir sürü de nokta vardı.

"Seni tanıyorum Güneş." dedi Bora da oldukça net bir sesle. " Bu mekana belki onlarca defa geldim. Bale gösterilerine katıldım ve seni hep izledim. İnan bana yabancı değilsin. Hiçbir hareketin, hiçbir mimiğin bana yabancı değil." dediğinde Güneş'in yüzünde tek bir kas dahi oynamamıştı. Acaba o şiirleri okuyup, aptal aptal sırıttığı ve defterine not ettiği esnada Bora onu hiç görmüş müydü?

Bora, bu da dahil olmak üzere onunla alakalı daha onlarca şeye  şahit olmuştu ancak Güneş bunları hiçbir zaman bilmeyecekti.

"Buraya geldin ve beni izledin öyle mi! Neden? Sen sapık mısın?" dediğinde, Bora onun espiri yapmış olduğunu zannetmiş ve bunu kanıtlayan bir ifade beklemişti yüzünden ancak o kanıtı hiçbir şekilde bulamamamıştı. Güneş'in yüzünde ufacık bir değişim olmazken , sesi ise sorduğu sorunun fırtınalı yapısı karşısında oldukça sakin ve düzdü.

"Evet, ben bir sapığım Güneş ve önüme gelen kadını arabanın önünden çekip alma ve onun için özel içki şişeleri tasarlattırma gibi sapıklıklarım vardır." dedi sesini yükselterek. Güneş buna istemsizce tebessüm etti.

"Peki neden yapıyorsun bunları o halde ?" diye sordu.

"Bence nedeni gayet açık Güneş." dedi Bora. "Seni ilk gördüğüm andan itibaren üzerimde beni yiyip bitiren, mahveden bir etki bıraktın. Yarattığın ataşin peşinden günlerce sürüklendim ve şimdi burada, karşındayım." dediğinde omuzlarından sanki kocaman bir yük kalkmıştı. Güneş onun gökyüzü gibi masmavi rüyalarının tek kahramanı, kurduğu kurabildiği cümlelerin tek öznesiyken ve onu kendine yalnızca ulaşılmaz bir hayal olarak görürken şimdi ise ona olan duygularını ilan ediyordu.

Güneş ona hayretle baktı. Şimdiye kadar hiçbir erkeğe zerre güven hissetmezken daha doğrusu asla hissedemezken şimdi ise Bora'nın dipsiz bir kuyu gibi simsiyah gözleri ona sanki daha önce belki onlarca defa adını duyduğu ama hiç dinleyemediği notaları anımsatıyordu. Fakat biliyordu ki bir erkek asla ona iyi gelmezdi ve yine biliyordu ki aslında o da bir erkeğe asla iyi gelmezdi.

"Bak Bora," dedi belki de takınabileceği en ciddi sesle. "Siz erkekler için kadınlar eğlenilecek ve evlenilecek kadınlar olmak üzere ikiye ayrılır değil mi?" dediğinde,  genç adam onu pür dikkat dinliyordu. "Ben eğlenebileceğin biri gerçekten hiç değilim. Şu an amacın buysa eğer inan bana çok ama çok fazla zararlı çıkarsın. Ve ben ciddi bir şeyler yaşayabileceğin biri de değilim aynı zamanda. İstediğin, talep ettiğin veya edebileceğin hiçbir özelliği taşıdığımı inan bana hiç zannetmiyorum. Ve de ben, hayatımda hiçbir erkeği istemiyorum. Amacını tam anlamıyla kestiremiyorum fakat benden uzak dur. Beni yalnızca birkaç defa görmüş birinin takıntılarıyla uğraşamam . " dedi Güneş ve hemen  sonrasında aklına gelen birkaç dakikalık bir sahne midesinin kasılmasına neden oldu." Daha kısa zaman öncesinde sen karşımda, kucağına bir kadını almış otururken ben size içecek servisi yapıyordum, bu afili cümleler ancak o kadınları sana kul köle yapar, beni değil. "

Bora yukarıya sabır dilenircesine baktı. Karşısında ki kadın tam olarak bir keçi inadına sahipti. Onu kendine, onu yüreğinde kopan koca fırtınalara inandırması evet hiç kolay olmayacaktı. Ancak Güneş onu bin kez kovsa o, ona bin birinci kez yine ve yine giderdi.

Aşkı tatmamış biri onu asla anlayamazdı.

"Güneş," dedi pürüzlü bir sesle. Koca bir holdingi, onlarca üst düzey yöneticiyi bir bakışıyla dahi dize getirmeyi başaran bu koca adam, küçük bir kızın karşısında kendini dünyanın en güçsüz erkek çocuğuymuş gibi hissediyordu. "Cidden hiçbir şey anlamıyorsun. Henüz yirmi yaşındasın, ön yargılarının seni bu kadar ele geçirmesine hangi ara bu derece müsade ettin? " dedi ve doğrulup ona biraz daha yaklaştı. "Bana bir canavarmışım muamelesi yapma artık. Tek bir sözünle seni dünyanın en mutlu kadını haline getirebilirim. Sen hiçbir şeyin farkında değilsin." dediğinde genç kız başını iki yana salladı.

Onun hayatında ki erkekler kadınlarını parçalayarak güç bulmuşlardı. Şimdiye kadar canı çok yanmıştı, kimse anlamasa da kimseye hiçbir şey belli etmese de canı çok ama çok yanmıştı. Birazcık dahasına dayanabilecek durumda değildi. Bunun adı ön yargı mıydı?

"Benim istediğim bir şey yok Bora, yalnızca lütfen artık beni rahat bırak." dedi ve yavaş yavaş dolmaya başlayan mekana göz ucuyla baktı. "Eğer bir şeyler istiyorsan sana vereyim, eğer yoksa lütfen artık git. Çalışmam gerekiyor."

Bora başını olumlu anlamda salladı. "İstediğim tek şey bir şans. Bir hafta Güneş, bir hafta zaman veriyorum sana. Seni tam bir hafta sonra, yani doğum gününde Kız Kulesi'nin orada bekliyor olacağım. Lütfen o gün bize bir şans tanımak için gel. " dedi ve ayağa kalkarak mekanı hızla terk etti. Arkasında kalan genç kız donmuş gözlerle öylece giden adama bakakalmıştı.

Zaman neyi nasıl değiştirecekti?

İnstagram » bb_batur

Facebook » Burcu Batur Hikayeleri

YEİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin