2. ZİNCİR

599K 27.8K 83.4K
                                    

2. ZİNCİR

Antimatter, The Judas Table

Ólafur Arnalds, This Place Was A Shelter

Toprağa savruk bir ruhtan ölü çıkmış bir beden bırakmak istemiyordum.

Yaşamaya hakkım olmasını istiyordum, ölümün üzerimden bir bulut gibi geçip giderken içinde sakladığı mezar toprağından yağmurları üzerime yağdırmasını istemiyordum.

Yaşamak istiyordum.

Dudaklarımı çeşmeye yaslayıp, akan suyun şeffaf tadını alırken ve içim serinlerken, düşündüğümün beni bekleyen şeyin cehennem mi yoksa cennet mi olmasını değil, yarın ne giyeceğim olmasını istiyordum.

O gece yaşanana dek, bunun böyle olması için kendime söz vermiştim ve o gece yaşandı.

İnsanın en çok kendine verdiği sözü tutamadığını, ben o geceyi yaşadığımda öğrendim.

Bir şeyi daha öğrendim.

Bazen verilen sözler, tutulmaması gerekirse gerçekleşmemek için tek çare olan ölümü çağırır.

Tutulmaması gereken bir sözün tutulduğu, ölümün bu sözü bozmaya yetişemediği bir geceden, bambaşka bir kadın olarak çıkacağım bir sabahın şafağını seyrederken yazıyorum.

Bu gece bir hayat kurtarmak için, bir hayat yok ettik. Bir adamla. Ve zincir, bacağıma bacağımı kesmeye göze alamayacağım bir yerden dolandı. Ne bir adım atabilirim ne de bacağımdan vazgeçebilirim artık.

O gecenin hiç yaşanmaması gerekiyordu.

Gözlerimden bir damla daha kayarak yanağıma satır çizgisi çektiğinde, burnumu Kestane'nin tüylerine gömerek gözlerimi yumdum. Aldığı nefesler zihnimi dolduruyor, gözlerimden akan yaşlar durduklarını sandığım yerden yeniden alevler içinde yanarak yanaklarımı ıslatmaya başlıyordu. Kurtulmayı dileyen ruhumun sancısı henüz yeni başlamıştı; kurtulmanın bu kadar çabuk olmayacağının farkındaydım. Gözlerimden süzülenlerin nedeni yalnızca korkmuş olmam değildi, içimde susturamadığım vicdanın gözlerime tuttuğu ateş duygularımı eritip yanaklarıma akıtıyordu. Oysa ben bu duygudan kurtulmak istiyordum, ben bu vicdan azabının susmasını, bu gecenin son bulmasını istiyordum.

Adına Zincir dedikleri ama ismini bilmediğim yabancı, Kestane'yi tuttukları boş odaya girdiğinde, Kestane'nin yattığı metal masadan uzaklaşarak gözlerimi ona çevirdim; ela gözleri odanın içinde turladı, bir eli kapının kolundaydı, sessizlik gitgide büyüyerek köşe bucak her yanı sarıyordu.

"Tüm bu olanlar..." dediğimde, ilk konuşanın ben olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Büyük adımları odanın içine düşmeye başladı, söyleyeceklerimi bekliyordu ama bunu yaparken bana kendini göstermekten çekinmiyordu; konuşursam, gördüklerimle sınırlı kalmayacağını belirtmek ister gibi gözdağı veren hareketlerini seyrettim.

"Köpeğini kurtardım," dedi, bu beklenmedik cümlesi kalın sesine yılan gibi dolanarak önüme zehrini sermişti. "Yüzünü bu hâle getiren adamın da icabına baktım. Bence ödeştik."

"Ne ödeşmesi?" Karman çorman olan aklımı ifademe de bulaştırarak ona bakmaya başladım. "Canın ödeşmesi mi olur?" Saçlarımın dipleri hâlâ nemliydi ama uçları kurumuştu, kıyafetim de bedenimin üzerinde kurumaya başladığından bedenime girip çıkan kesik soğuk krampları hissediyordum. Yüzümde adamın geçirdiği yumruğun sızısını hâlâ hissetsem de hiçbir şeyin bedeli bu olmamalıydı.

İHTİLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin