8.BÖLÜM: "SEVMEK SENİNLE GÜZEL."

En başından başla
                                    

Sana attığım her adımda böyle oluyordum ben.

Acaba, sen de böyle oluyor muydun?

Beni gördüğünde gülen gözlerin sahiden kalbine tamamen neşe saçabiliyor muydu? Beni beynin tanıyordu ama ya kalbin?

Bana seni seviyorum demiştin...

Bak yine kalbim çığlık atıyor. Şimdiye kadar iyi idare ettim ama yazmadan duramayacağım. Bana beni sevdiğini söyledin. Beni. BENİ.

Ya bu ne güzel bir şey!

Neyse şimdi defterin ilk sayfasını bitirdim. Sonra bunları okurken kızma bana. Gerçi sen bana kızgın gözlerle baksan ben sana tebessümle bakarım. O gün de böyle oldu ya zaten. Ben tiyatro için buluşmaya giderken-zaten o kısımda kalmıştık- Limon kafenin içine girdiğimde benden erken geldiğini gördüm. Üstünde ekose eteğin vardı. Dizlerini sıyırıyordu ve o güzelim saçlarını toplamıştın. Masaya doğru benim sana yaklaştığımı fark ettiğin anda gülümsedin.

Kalbimin kalbi için attığı kadın, gülümsemenin sebebi olmak güzelmiş.

Hafif bir utançla, "Hoş geldin." dedin. Sevgi dolu bir şekilde karşılık verdim. "Neden bana bakmıyorsun?" Omuzlarını silkerken kafan bana doğru çevirdin fakat gözlerin benimle değildi. "Şey, birazcık utanıyorum."

"Neden utanıyorsun?"

"Sana seni sevdiğimi söylediğim için." Kelimelerin sonuna doğru kısılmıştı. Ah güzel çiçeğim... "Sevmek utandırmaz ki. Aksine insan sevebilirse utanmamalı. Bir insan sevdiği kadar insandır. Kalbi sevgiyi tattığı kadar insanlaşır. Hem sen beni ne zaman sevmeye başardın bakayım?" Suratının daha daha da kızarmaya başlamasıyla ister istemez gülümsemeye başlamıştım.

"Ya ama bana gülmesene..."

"Gülmüyorum ki,"

"Yalancı." Bakışların bana dönebilmişti sonunda. "Bak hâlâ gülüyorsun ama..." Kahkaha atamamak için kendimi sıksam da sonunda başarısız oldum. "Ya.." Masadaki peçetelikten alıp bana fırlatırken beni daha büyük şoka uğratmıştın. Demek asi bir Lavinia ile karşı karşıyaydım. "Hey! Demek şirinliğinin altında böyle asi bir kadın yatıyor ha?"

Bana inanamazmış gibi baktın. "Peçete fırlattım ama..." Elimi kalbimin üstüne koyarak, "Çok acıdı çok." Gözlerini kısarak bakmaya başladın. "Sen zaten benimle tiyatroya gelmek için değil dalga geçmek için buluşmuşsun anlaşılan." Pekâlâ bu kadar eğlence yeterliydi.

"İnsan sevdiğiyle uğraşırmış derler, Lavinia." Dedim, sesimi hafifçe karıştırıp renk verirken. "Tamam. Uzatmayacağım ama bende seninle zamanı geldiğinde uğraşacağım ama. Şimdi yemek yiyelim. Ardından tiyatroya gideriz." Başımı salladım. Çok geçmeden garsonu çağırıp sipariş verdik. Seni çaktırmadan seyrediyordum.

Gerçi arada göz göze geldiğimizde utançtan ikimizde kafamızı başka yere çeviriyorduk ama olsun, güzeldi.

"Şey, kalkalım mı?" Atatürklü saatine bakarken düşünceliydi sözlerin. "Tiyatroya anca yetişiriz. Başımı sallayarak hesap ödemek için ayaklandım. Bu esnada küçük bir tartışma yaşadık. Ama Laviniam, hesabını ödememem için elinden geleni yapsanda senle tartışmak istemediğimden bu konuda anlaşarak ayrı ayrı kendi hesaplarımızı ödemiştik.

Tiyatro yapılan binanın içine girdiğimizdeyse seninle beraber olduğum için bu gece mutlu olacağımdan emindim. Tiyatro başlamadan önce ikimizde yan yanaydık. Beraber oturuyorduk. Tiyatro başladığındaysa bu güzel aşk hikâyesini kendimizinkine benzetmiştim.

İki ana karakterden kadın olan adama aşkı uğruna engelleri aşıyordu. İkiside aşkı için büyük mücadeleler veren güzel kalplere sahiplerdi. Gecem çok güzel kapanmıştı.

Ancak erken söz ermiştim.

Bir sorun doğdu ve evet, güleceksin.

Tiyatro bittiğinde seninle sahneleri tartışırken sana seslenen bir ses duydum. Sokakta, senin adını arkamızdan bağıran bir ses... İkimizde şaşırarak durmuştuk. Bir erkek omzumun dibindeki güzel çiçeğimi çekip aldığında ve sana sarıldığındaysa... O esnada ortalığı nasıl ayağa kaldırmadım inan bana bilmiyorum.

Tek bildiğim senin de ona sarılırken ki aynı coşkuyu bana da hissettirdiğindi. Kimdi neyin nesiydi bu herif. Kafamda sirenler çalıyordu o an. Sarıldıktan sonra yanındaki beni fark ettiğinde kuşkuyla baktı bana. Bu adam kim dermiş gibiydi. Asıl kendisi kimdi? Çıtımı bile çıkartmadım. Sonra yeniden sana döndü ve en kötüsü de ben yokmuşum gibi sohbet etmeye başladınız.

Gücenmiştim sana.

Ama sırf seni üzmemek adına hiçbir şey çıkmadı ağzımdan. Olur da kafana takarsan bunu diye.

"Seni burada bulduğuma inanamıyorum. Gözlerin parlıyor. O kadar güzelleşmişsin ki..." Bu satırları yazarken elim titriyor ama sevgiden değil, ağzını yüzünü patlatmadım ya o herifin. On dakika içinde sohbetin bittiğinde bana sonunda dönebilmiştin ve gözlerimle sana ne hissettiğimi anlatabildiğimi düşünüyordum.

"Ne oldu?" Sadece boş boş baktım sana o an... Beni garip bir duyguyla daha tanıştırmıştın. Kıskançlık...

"Sanırım seni kıskandım." Devam ettim. "Ve biliyor musun, sana kıyamadığımdan sesimi bile çıkartamadım." Gülümsemen dudaklarını boyadı. "İyi ki de ortalığı birbirine katmamışsın, deli adam." Dedin.

"O benim kuzenimdi."

Şimdi ben boşu boşuna mı itiraf etmiştim. Sana da rezil olmuştum.

Ah ,ah, Lavinia. İçten içe iç geçiriyordum. Bu aptal adam seninleyken daha neler yapacak acaba...

*

Bölüm sonu.

Kıskanç bir gül adamımız :) Bu kıskançlığı daha hiçbir şey ama. Biz daha neler göreceğiz.

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin