6.BÖLÜM: "LAVİNİA'YA TUTKUN DELİ GÜL SARMAŞIĞI."

En başından başla
                                    

Birkaç dakika durduk öyle. Senin elinde tarih kitapların, benim kalbimde senin yanında olduğumu belirten o sızı... Dalıp durmuşum o an sende. Ta ki, yolun ortasında durduğumuzu bize korna ile anlatan şoförü irkilerek hissedene kadar sürdü bu sessizliğimiz. Doğrusu, seninde bana bakıp dalman çok hoşuma gitmişti.

Sen beni seviyordun ve tanıyordun zaten.

Ah, bunları yazarken yine elim titredi. Sen Lavinia, beni elleri tir tir titreyen yaşlı dedelere çevirdin. Senin varlığını anmak bile kalbimi hoplatıyor düşün, göz göze gelince ruhumdan neler kopuyor.

"Sana sormam gereken çok şey var," diyorum rüzgâr saçlarımı ellerinin arasına alıp dağıtırken. Başını sallarken yutkunuyorsun. O canımı alan ela gözlerinin içindeki dünyanın camından, kendi yansımamı görebiliyorum. "Benimde sana belli ki anlatmam gereken şeyler var." Doğru bana anlatman gereken çok şey vardı çiçeğim. Başta kendini.

Sana geç kalmaktan korkan ben neyi sevip sevmediğini bilmeyi delicesine bir arzuyla istiyordum.

"Nereye oturalım?"

Etrafa bakınıyorum. Şimdilik yolun kenarındaki banklardan başka çaremiz yok gibi gözüküyor. Seni oraya yönlendiriyorum. Küçük, yavru bir kedi gibi dolanıyorsun arkamda. Bu sakinliğin hoşuma gitmedi desem yalan olurdu çiçeğim. Galiba sende artık bazı şeyleri açığa çıkartmak istiyordun. Banka oturduktan sonra direkt giriyorsun söze.

"Seni liseyi okurken tanıdım, o zamandan beridir de unutmadım." Elaların gönlüme sen dolu bir ev inşa ediyor. Orada yalnızca ikimiz varız. "Seni o zamanlar uzaktan sevdim ben. Şey, çok sevdim ama. Böyle..." Ellerini havaya kaldırdın ve kollarını kocaman açarak küçük bir çocuk gibi bana sevgini haykırdın.

Kalbimi avuçlarının arasına aldığının habercisi miydin, güzel Lavinia?

Dayanamadım, seni kucağıma çekerek sıkı sıkı sarıldım sana.

Zaman o an durdu. İnsanlar durdu. Hüzün, sonsuza kadar uzaklaşmış oldu. Küçük ateş böcekleri belirdi birden bire zihnimde, kalbimin karanlık sokaklarını aydınlatmaya başlamışlardı.

Yaşam, senin kalbindi ve ben orada nefes almaya başlamıştım.

Göğsümde senin başın vardı. Allah'ım çıldıracağım! Senin başın benim göğsümdeydi! Rabbim şimdi ölmüyorsam daha da ölmezdim. O an, bir mutluluk fısıltısı kulağıma seninle olduğumu fısıldayıp duruyordu. "Mutluyum," diyebildim. "Ve hüzünlü." Kalbimin beyaz tuvallerinin üstünde senin gülümsemeni çizmiştim.

"Neden hüzünlüsün?"

"Seni o zaman fark edemediğim için."

"Beni fark edemezdin ki." Neden seni fark edemezdim? Aksine, seni fark edemeyerek büyük bir aptallık etmiştim.

"Nedenmiş o?" Saçlarından gelen bahar esintilerini çektim ciğerlerime.

"Ben güzel bir kız değildim ki." Omuzlarını silkerken kalkacak gibi oluyorsun ama buna müsade etmiyorum. Şikayetçi olmayarak başını oraya koyuyorsun.

"Güzellikte tene bakmak hastalıktır, Lavinia'm. Güzellikte teni aramak yanıltıcıdır. Ten geçicidir. Tenin güzelliği de. Ruh daima o tenin altındadır, ona sadıktır. Ten gibi değişmez. Ben seni gördüğümde senin mutluluğuna bağlandım, yalansızlığına inandım ve her şeyden çok..."

Ellerim, kalbim... Evet, evet bunu yaptım. Ellerim saçlarının arasına girmişti. O an, gözlerimi sıkı sıkıya kapattım bunu daha fazla hissedebilmek için. "Kalbinin ilk gördüğüm an eşsiz olduğunu anladım."

Cevap vermeni beklerken yine bayılacak ve sana rezil olacağım diye korkuyordum. Ellerim, acaba seni rahatsız ediyor muydu? Öyleyse hemen çekerdim, çiçeğim. Senin huzurun benim sana dokunma isteğimden kat be kat daha kıymetliydi.

"Biliyor musun?" Saçlarını ellerim tireye titreye okşuyordum. Dokunmaya kıyamadığım kadın, canını acıtırım diye dokunurken çekiniyordum sana. Olurda saçların acırsa, benim can acın olmamdan korkardım.

Bu nasıl bir duygu bilebilir mi sevmeyen, sevmeyi bilemeyen?

"Ben seni ilk kez kütüphanede kitap okurken gördüm. Şimdiye kadar zar zor çaktırmadan uzak durdum senden. Evet, bu zordu." Kendini geriye çekerken istemeden de olsa bıraktım saçlarını. Seni sıkmak istemezdim.

"Senin bana baktığını biliyordum ama işte. Utanıyordum Gül adam."

"Neyden utandın ki? İki ay uzaktan baktım sana..."

"Dikenlerin olur da batar diye. Olur da sevgine yetersiz kalırım diye..."

Benim güzel kalplı Lavinia'm... "Ne ben sana yetersizim, ne sen bana. Biliyorum, bazı şeyler hızlı oluyor. Şimdiki gibi. Ama olur da seni sıkarsam söyle olur mu?" Saçların başını sallarken sağa sola savruluyor.

"Senin saçını okşarken canını yakmadım değil mi?"

Sen bir gülümsedin, aklım başımdan gitti o an.

"Sen benim canımı yakmazsın ki." Hınzır bir ifadeyle baktım sana. O esnada ardı ardına arabalar yanımızdan geçiyordu. "Belki ben sana zarar veririm, buna emin olamazsın." Öyle bir emindin ki bu kelimeleri söylerken. Seni öldürüyorum desen bu kadar içime işlemezdi.

Şayet sevmek hem ölmek hem de öldürmekti.

"Sen bana güzel bakıyorsun, kalbin belli ki sana böyle bak diyor Gül adam. Senin dikenlerin bana batmaz." Israrla baktım gözlerinin içine yine de aynı şeyleri söylemiştin. "Boşuna uğraşma. Sevmekten de sevilmeden de zarar çıkmaz." Bu sefer sen kollarının arasını açtın bana.

Küçük bir oğlan çocuğunun annesine sığındığı gibi sığındım senin koynuna.

yi ki sevmişim," diyerek gözlerimi yumdum. Kalbinin sesi, bir şarkı çaldı kulaklarıma. O şarkı dünyanın en huzurlu şarkısıydı ve gözlerim en güzel uykuya o zaman daldı.

*

BÖLÜM SONU :)

Çiçeklerimizi göreyim, güzellerim :)

Bu ikiliyi yazmaya bayılıyorum, insanda sinir stres kalmıyor vallahi.

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin